SON DAKİKA HABERLER : Yükleniyor.....

Younes Belhanda: "Galatasaray'dan bir pislik gibi kovuldum!"

FUTBOL | 21.12.2021 16:57

Adana Demirspor'da forma giyen Younes Belhanda, Fransız basınına verdiği röportajda gündeme bomba gibi düşen açıklamalara imza attı.

Younes Belhanda: "Galatasaray'dan bir pislik gibi kovuldum!"

Adana Demirspor'da forma giyen Younes Belhanda, Fransız basınına verdiği röportajda gündeme bomba gibi düşen açıklamalara imza attı. So Foot dergisinin sorularını yanıtlayan Faslı futbolcu, Galatasaray ile yaşadığı olaylı ayrılık süreci hakkında çok konuşulacak itiraflarda bulundu. Türkiye'de kalma kararı, Montpellier'ye gerçekleşmeyen transferi, Fenerbahçe rekabeti ve Fatih Terim ile olan ilişkisi hakkında da konuşan 31 yaşındaki ofansif orta saha oyuncusu şunları kaydetti:

"Bir gün Montpellier'ye oyuncu olarak dönmeyi hep istedim. Bu yaz serbesttim ve kulüple konuştuğumuzda üç aydır boştaydım. Aslında o sıralarda Fransa'ya dönmeye ve benimkinden çok farklı bir yaşam tarzıyla karşılaşmaya hazırlanıyordum. Türkiye'de, başka yerde olmayan bir rahatlık var. Sonrasında bunun okulları açısından çocuklarım için de zor olacağını düşündüm. 

Burada iki büyük çocuğum, akıcı bir şekilde konuştukları İngilizce ve Türkçe dillerini öğreniyor. Evde de Fransızca konuşuluyor. Oysa Fransa'da durum böyle değil. Sonunda Montpellier'ye transferim gerçekleşmedi çünkü benim gelişim takımdan bir oyuncunun satışına bağlıydı. Ama sorun değil, burada olmaktan keyif alıyorum. Rolüm değişti ve artık daha fazla sorumluluğum var. Seçimlerime rehberlik eden şey, daima sportif meydan okumalar oldu. 2013'te Montpellier'den ayrıldığım zamanki gibi.

Türkler dürtüsel değildir. Kırmızı kartı boşuna görürsen ve bu takıma zarar verirse işler senin için iyi olmaz. Aklımızda ateşli stat imajı var ama Fransa'da sahaya inen adamları Türkiye'de göremezsiniz. Ukrayna'da olduğu gibi burada da Fransa'dakinden daha az güvensizlik var, hem hayatta hem de futbolda. Bunu kafanıza sokmalısınız.

Galatasaray'a gelmeden önce merak ettiğim şeyler vardı ama bunlar sadece futbolla ilgiliydi. Gerisi beni korkutmuyordu. İnsanlar oraya benden önce ulaştıysa bunun bir nedeni vardı. Orada hayat tehlikeli olsaydı, bir kulüpte ya da tatilde olsalar da geri dönemezlerdi. Bu yüzden Fenerbahçe'dem Moussa Sow ve Issiar Dia gibi adamlarla görüştüm. Mesela Dia sürekli Türkiye'ye tatile gidiyor. Hepsi bana ülkeyi seveceğimi söyledi. Bu yüzden kendime dedim ki: 'İşte başlıyoruz!'

Başlangıçta üzerimde bir baskı vardı çünkü Galatasaray, henüz takımdayken 10 numarayı Wesley Sneijder'den almıştı. Taraftarların kafasında büyük bir yanlış anlaşılma vardı. Onun numarasını çalmışım gibi düşündüler ama ben hiçbir şey talep etmemiştim. Bana bu formayı teklif ettiler, ben de kabul ettim ama arkasından beni neyin bekleyeceğini bilmiyordum. Futbola aşığım, sayıya değil. Nice'de beş numarayı giymem bunun kanıtı. Ancak beni 10 numarayla gördüklerinde Sneijder gibi oynayacağımı sandılar. Ne var ki ben, Sneijder değilim. Her şeyden önce golcü değilim, oyunu kuran bir adamım. O kahrolası sayının üzerini çizmeliydim, en azından sakin kalırdım! 

Şunu açıklığa kavuşturmak önemli: Taraftarların sadece küçük bir kısmı ile problem yaşadım. Çoğu beni sevdi, ben de onları seviyorum. Gittiğim her yerde beni yeniden gördükleri için mutlular, Adana'da olduğum için bunu daha da çok hissediyorum. Sosyal medya dünyasına girmek istemiyorum. Instagram kodlarım bile yok, başka biri benim yerime yazıyor. Bir keresinde Twitter hesabıma erişmesini istedim. İki saat boyunca tüm eleştirilere cevap vermeye başladım ve bu medyada bir uğultuya neden oldu. Bir daha asla yapmadım. Twitter'da çok fazla zaman harcarsam hapse girme riskim var.

Fatih Terim babam gibidir, bu bir gerçek. Onda beni her zaman memnun eden şey, zor zamanlarda oyuncularını daima korumasıydı. Rüzgara kapılarak kendini koruyabilirdi ama eleştiriyle yüzleşmek için cesareti vardı. Başka bir örnek: Real Madrid maçında haksız bulduğum ıslıkların altında kenara geldim ve bu hayal kırıklığı ile taraftarlara kötü tepki verdim. Yine beni herkesin önünde savundu.

Derbi sırasındaki gerilimleri bilerek yaratmıyordum. Galatasaray'a aşığım ve bu yüzden dört yılın ardından kulüpten ayrıldığımda kötü olmuştum. Ayrılırken gururlu ve hiçbir şey umurumda değilmiş gibi davrandım. Aslında durum hiç de böyle değildi. Fenerbahçe'ye karşı oynadığımız maçlar futbolun sevdiğim yönü. Montpellier-Nimes gibi ama bin kat daha yoğun. Ben de bu rekabetin bir parçasıydım ve saha dışında saygı duyduğum rakibime bunu hissettirmek benim için önemliydi. Ancak rekabet rekabettir ve korunması gerekir. Fenerbahçe'ye karşı oynadığımda onları çıldırttım. Onlara, 'Ben burada olduğum sürece şampiyonluk kazanamayacaksınız.' dedim. Onlara karşı üst üste sekiz maç kaybetmedik ama ben ayrıldıktan sonra oynadıkları ilk maçı kaybettiler.

Her şey, hayran olduğum başkan yardımcısı Abdurrahim Albayrak'ın gelip beni üç yıllık yeni bir sözleşmenin beklediğini ancak maaşın yarıya indirildiğini söylemesiyle başladı. Pekala çok mutluydum çünkü Galatasaray benim bir parçamdı. Detayları netleştirmek için başkan Mustafa Cengiz'in ofisine gittik. Orada ikisi saatlerce tartıştı ve sonrasında Albayrak ayrıldı. Sonra kendimi başkanın önünde yalnız buldum. Başta bana 'Ne istiyorsun?' diye sordu. Ona kontrat uzatmak için orada olduğumu söyledim. Kendisi de 'Uzatma mı? Ne uzatması?' dedi.

Sivasspor maçından sonra söylediklerim hakkında konuşmam zor çünkü hâlâ FIFA önünde kendileriyle davalığım. Ancak bir pislik gibi kovuldum. Dikkatli olun, hayatımın bir parçası olan kulübümü suçlamıyorum. Mustafa Cengiz kısa bir süre önce öldü, Allah rahmet eylesin. O yüzden artık her şeyi söylemek istemiyorum. Kendisi şimdi toprağın altında, bu olmaz. Basitçe söylemek gerekirse kulübün ve hatta avukatlarının tavsiyesine rağmen beni gönderme kararı aldı ve bu yüzden kimse kendisini anlamadı. Fatih Terim kalmamı istedi ve bu meseleyi halledeceğini söyledi.

Ayrılığımın Terim'le ilgisi yok, gururumdan kulüpte kalamayan benim. Başkan zaten beni artık istemediğini söyleyen bir bildiri yayınlamıştı. Şok edici ve acımasızdı. Bunun olduğu gün soyunma odasındaydım, herkes bana tuhaf tuhaf bakıyordu ve nedenini anlayamıyordum. Kulüp sekreteri beni görmeye geldiğinde bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. 

İfademden sonra belki birkaç hafta para cezasına çarptırılırım ya da kadro dışı bırakılırım diye düşündüm, daha fazlasını değil. Ama bunun yanında maaşımı gecikmeli almama rağmen düşürmek istemediğimi söylediler. Oysa bu, tamamen yanlıştı. İnsanlar sadece parayı düşünen adam efsanesini geliştirmişti ama gerçek tam tersiydi. Başkan çok para kazandığımı düşünüyordu ama kulüpteki ilk iki yılımda şampiyon olmuştuk. İki yıl üst üste Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandık. Bu da bir noktada benim kârlı bir yatırım olduğum anlamına gelir, değil mi?"

GÜNÜN ÖNEMLİ HABERLERİ

Okuyucu Yorumları

0 Yorum

E-Posta hesabınız yayınlanmayacaktır. * İle işaretlenmiş alanlar zorunludur. Yönetici onayından sonra yorumunuz gözükecektir.

© Copyright Asist Analiz - Bolbol Medya