Alışma süreci bitti ve artık playofflara doğru yelken açıyoruz. Geçtiğimiz hafta kimi takımlar playoffta yer almak için canını dişine takarken, kimi takımlar da rakip seçmek amacıyla maçları saçma hallere soktular. Neyse ki bundan sonra herkes tam gaz yoluna devam edecek.
Plus
Devin Booker
Devin Booker lige adım attığı günden beri özel bir oyuncu olduğunu defalarca kanıtladı ama aynı zamanda kendisinden hep şüphe duyuldu. Küçük takımın rahatça top kullanan yıldızı imajı üstüne yapıştı. Muazzam bir skorer olmasına rağmen kimi istatistikleri sebebiyle burun kıvrıldı ve bir takıma liderlik edip edemeyeceği sorgulandı. Sekiz maç kısa bir süreç fakat Booker’ın bu süre zarfında insanlarda yarattığı etki kafalardaki soru işaretlerini paramparça etti.
Los Angeles Clippers’a karşı son saniyede bulduğu basket ve sonrasında herkes tarafından paylaşılan yerdeki pozu herkeste bir tebessüm yarattı. Sonuçta Paul George’un iyi savunduğu bir pozisyonda zor bir şutla maç kazandırıyorsanız gözlerin size doğru dönmesi gayet normal. Devin Booker takımına liderlik edip, sekiz maçlık yenilmezlik serisi yakalandığında ise o tebessüm artık umuda dönüşmeye başladı.
Oyuncular form durumlarını yükselttikçe savunmalardaki etki alanları haliyle artmaya başlar. Bunun günümüzdeki en net örneği James Harden ve kendisinin yarattığı etki alanı nedeniyle çoğunlukla ikili sıkıştırmaya maruz kaldığını görüyoruz. Booker elbette Harden seviyesinde değil ama oraya doğru yaklaştığı kesin. Hücumda ister topu kendi kullansın, isterse takım arkadaşlarını oyuna dahil etsin mümkün olan en doğrusunu yapmaya özen gösteriyor. Kimi zaman pozisyonları demlendirip, savunmanın dikkatini kendine çekip veya uzaklaştırıp işe koyuluyor. Yakaladığı sayı ve asist ortalamaları veya şut yüzdesi elbette önemli ama bahsettiğim şeyler kendi rakamlarından öte galibiyet rakamlarına yarıyor. Bu da bir lideri tanımlıyor.
Phoenix Suns
Kimse kimseye yalan söylemesin. NBA yönetimi balona alınan takımları sıralarken Phoenix Suns pek umursanmadı. Sonuçta 6.5 galibiyet-mağlubiyet farkı gözetildi ve onlar bu kritere uydukları için kendilerini balonun içinde buldular veya biz böyle sandık…
Fikstürlerinin zorluğu ve Aron Baynes, Kelly Oubre Jr.’ın yokluğu onlara hiç yardımcı olmadı. Sekiz maçın en başındaki Washington Wizards dışında bütün rakipleri epey dişliydi ve onlara karşı hep tam kadro sahaya çıktılar. Suns’ın bu dönemde ekstra çözümler üretmesi gerekiyordu. Sahada yaptıklarından öte Russell Westbrook’un dans partneri olarak ünlenen Cameron Payne, hem takıma olumlu katkı verdi hem de bitmek üzere olan NBA kariyerini ayakta tutmayı başardı. Kelly Oubre Jr.’ın yokluğunda dakikaları artan Cameron Johnson da bu dönemi oldukça parlak geçirip, draft sırasında kendisi için yapılan eleştirilere cevap verdi. Savunmasıyla tanınan Mikal Bridges, sakatların yokluğunda ortada kalan topları verimli kullanarak hücumda da iyi katkılar verebileceğini kanıtladı.
Ligin yeniden başlaması en çok kimlere yaradı sorusunun cevaplarından biri oldu Suns. Play in maçlarına kalamadılar, ki bu durum bence mühim değil. Bir mucize yarattılar ve tünelin ucunda ışığı görmeye başladılar.
Damian Lillard
Slam dergisinin ülkemizde yayınlandığı günlerde Kobe Bryant’lı bir sayısı mevcuttu. Derginin kapağında Kobe her zamanki gibi kararlı bakışlarıyla arz-ı endam ederken, derginin içinde ondan ‘’Son Alfa’’ olarak bahsediliyordu. Kendisi bugün aramızda olsaydı, muhtemelen Damian Lillard’a bu lakabın yakıştırılmasını hiç yadırgamazdı.
Hafta içi oynanan Los Angeles Clippers maçından sonra hem Patrick Beverley’le hem de Paul George’la laf dalaşına giren Lillard, Michael Jordan’ın Last Dance belgeselinde kendi mentalitesini anlatırken defalarca söylediği gibi bu durumu kişiselleştirdi. Bu maçtan sonra çıktığı üç maçta rakip potalara toplamda 154 sayı atan ‘’Son Alfa’’, oyunun tutkunlarına bir basketbol ziyafeti yaşattı. El üstü veya uzak mesafeli üçlükler zaten alışkın olduğumuz Lillard paketine dahil fakat kariyerinin en iyi sezonunu geçiren oyun kurucu maçlar bitene kadar durmak bilmedi.
Portland Trail Blazers playoff eleme maçlarını belki geçemeyebilir, sonuçta eleme iki maça uzayabilir ve bu maçlarda şutlar girmeyebilir. Normal zamanlardan geçmiyoruz ve kısa sürede süreklilikten bahsetmek oldukça zor. Yine de Lillard gösterdiği performansla ve ortaya koyduğu yürekle birlikte eski alfalara ‘’Ben buradayım’’ mesajını gönderdi.
Minus
Patrick Beverley & Paul George
Damian Lillard’a saha kenarından eleneceğine dair bağırmak veya sosyal medyadan sataşmak mı? Lillard kendisinin bahsettiği üzere bu iki ismi geçmişte eve göndermişken buna cesaret etmek güzel bir hareket değildi ve Lillard, onlara sağlam bir cevap verdi. İkisinin de kariyerlerine aşinayız ve yapmaları gereken şey intikamlarını sahada almak olacaktı. Olaylı akşam sonrasında Paul George’un Lillard’a ulaşarak mevzuyu tatlıya bağlama çabası da biraz ‘’Kalabalıkta gider yapanın tenhada özrü kabul olmaz’’ argümanını hatırlattı.
Sandalye Kapmaca
‘’Ligin başında ve sonunda basketbol beklemeyeceksiniz’’ argümanına senelerdir alışkınız ama balondaki versiyon epey enteresan oldu. Bunun ilk örneği elbette Utah Jazz oldu. Peş peşe senelerde Houston Rockets tarafından hüsrana uğratılan Jazz, bu sene onlardan kaçmak için her şeyi yaptı. Şehirlerinin ilgi çekici olmaması sebebiyle serbest oyuncu pazarında aza tamah eden, kültürünü elindeki oyuncuları geliştirmek üzerine kuran Jazz için bu tercih pek yakışmadı.
Jazz rakibini seçmekle uğraşırken, Los Angeles Clippers daha komplike manevralar yapmaya çalıştı. Portland Trail Blazers maçının son çeyreğinde yenilmek adına üçüncü beşiyle sahada olan Clippers, performans yükselten Blazers’ı, sekizinci sıradan Los Angeles Lakers’ın rakibi yapmaya çalıştı. Amaç elbette Lakers’ın playoff ilk turunda daha fazla efor sarf etmesi içindi.
Sonuç olarak, koca koca takımların çocuklar gibi sandalye kapmaca oynadığını gördük. O balon siz bunları yapın diye kurulmadı.
Giannis Antetokounmpo
Giannis Antetekounmpo’nun öfkesi dinmek bilmiyor. Milwaukee Bucks’ın balondaki ilk maçlarından birinde rakipleri Brooklyn Nets’ti. Sırf balonda oynaması için Nets’in kontrat yaptığı Donta Hall, bir pozisyon sırasında Giannis’i yere doğru itti. Giannis buna tepki olarak önce Hall’un üzerine doğru geldi ama araya girenler sayesinde ortamı terk etmeyi başarabildi. Burada dipnot geçmek lazım, Donta Hall ligde o kadar az itibarı olan bir isim ki internette kendisini arattırdığınızda Amerikan Futbol Ligi’nden Dante Hall’u karşınızda buluyorsunuz.
Giannis yeni haftayı da Moritz Wagner’e kafa atarak(!) geçirdi. Bir anda böyle damdan düşer gibi anlatınca pek olmuyor ama niyeti buydu. Milwaukee Bucks-Washington Wizards maçında Wagner, Yunan oyuncunun kafasına girerek bu hareketi almayı hatta biraz da abartarak hakeme satmayı becerdi. Giannis maçtan atıldı, sonrasında özür diledi ama bir maçlık ceza aldı... Bu sene de ligin MVP’si olacak Giannis için bu vukuatlar pek hayırlı değil.
Olağanüstü fiziği ve kazanma içgüdüsüyle oynaması onu lig tarihinde benzersiz bir yere koyuyor. Yalnız bu içgüdüyü tamamen basketbol kuralları içinde tutması lazım. Eğer ligin en önemli oyuncularından biriyseniz, üstünüze oynamak için bekleyen, ligde kendine bu şekilde bir itibar yaratmış çok fazla oyuncu var. Bucks’ın takım olarak başarılı olması için Giannis’in mümkün olduğunca sahada kalması gerekiyor. Bu hadiseler playoff rakiplerine yumuşak karnını göstermekle eşdeğer. Giannis böyle olaylara karıştıkça rakip oyuncularda hafif bir tebessüm oluşuyor.
Okuyucu Yorumları
0 Yorum