ANALİZ: Avrupa'nın can çekişen şampiyonları

Avrupa'nın her liginde, doğal şampiyonluk adaylarından kabul edilen güçlü takımların sezon başlagıcı itibariyle kabuslar içerisinde olduğu dönem geçiyor. Geçtiğimiz sene Türkiye'de Fenerbahçe, İspanya'da Real Madrid ve İngiltere'de Manchester United'ın sarsıntısı adeta salgına dönüştü. Kendi liglerinin kuvvetli takımları puan tablosunda krizlerle boğuşuyor.

Tarihleri boyunca onlarca krizi yenilenerek atlatmış olsalar da Avrupa'daki kriz dalgasına kapılan bu kulüplerin her birinin kendine özel sorunları kadar ortak noktaları da var mı? Hangi hoca önce kovulacak, kim kendisini en erken toplayabilecek?

Inter'in Conte ile anlaşarak yükselişe geçtiği, Fenerbahçe'nin tarihinin en büyük krizini kadrosunu yenileyerek aştığını düşünürsek, krizleri atlatmanın tek bir yolu yok, herkes kendi yolunu bulmak mecburiyetinde...

Avrupa'daki kabus salgınına derinlemesine bakmaya davet ediyoruz...

MANCHESTER UNITED: FRANKENSTEIN

İngiltere'nin en büyük ve en güçlü futbol kulübü olarak yer edinen Manchester United, 1989'dan beri en kötü sezon başlangıcını yaşıyor. 8 maçta 9 puan toplayabildiler. Crystal Palace, West Ham United, Newcastle United'a mağlup oldular ve Wolwerhampton, Southampton, Arsenal ile berabere kaldılar. 20 Premier Lig şampiyonluğu olan Manchester United sadece Chelsea ve Leicester City'e karşı galip gelebildi.

Kırmızı Şeytanlar'ın temel sorunu defansif değil ofansif olarak görülüyor. 8 maçta 9 gol atıp 8 gol yemiş olması en büyük hayal kırıklığı oldu.

Ligin en fazla şut çeken 5. takımı olmasına rağmen bu şutların sadece %7,6'sı gole döndü, Premier Lig takımları arasında en kötü 2. takım konumundalar.

Manchester United'da her ne kadar Ole Gunnar Solskjaer'in koltuğu sallanıyor gibi görünse de içerideki asıl eleştiri yönetime gidiyor. Solskjaer'in istediği oyuncuların alınmadığı, santrfor ve golcüözellikli hücum oyuncuları alınamadığı, kadronun Premier Lig için fazla zayıf olduğu düşüncesi yaygın. Manchester medyası ve taraftar gurupları içinde "Manchester United'ın isteyip de alamadığı bir futbolcu olabilir mi? Oluyor, artık listesindeki oyunculara imza attıramayan bir yönetim var" yorumlarıyla da sıkça karşılaşılıyor.

İngiltere'nin saygın gazetelerinde "Manchester United küme düşer mi?" başlığı atıldı, yakın zamanda...

İngiltere'nin önde gelen yorumcuları ve futbol insanları da meselenin Solkskjaer'le ilgili olmadığı yönünde birleşiyorlar. Jonathan Wilson; "Krizin neden Solskjaer değil ama o çözmek zorunda" ifadelerini kullanıyor. Eski United futbolcusu Gary Neville ise en çarpıcı yorumlardan birini yaptı:

"Manchester United'da Ferguson sonrası o kadar çok hoca değişti, her gelen hoca o kadar çok transfer yaptı ki kulüp adeta Frankenstein'a benzedi..."

Solskjaer'in, taraftar ve yerel medyanın desteği ile görevine tutunabileceği, ocak ayında United'a önemlli isimlerin transfer edileceği konuşuluyor. Ancak eğer bu plan tutmazsa, Solskjaer'i United'ın başında Ferguson bile tutamaz...

REAL MADRID: HAZARD'DAN RONALDO YARATAMAZSINIZ!

"Söylenildiği kadar kötü durumda değiliz" diyor Zinedine Zidane. Aslında puan tablosuna, maç sonuçlarına baktığınızda, yani bir başka deyişle Real Madrid'i izlemediyseniz, Zidane'a hak verirsiniz.

La Liga'da lider, ligde mağlubiyeti yok, 8 maçta 8 gol görmüş kalesinde... Bu kadar da "Zidane ne zaman kovulur" durumu yaratacak bir kriz yok ki...

Aslına bakarsanız kriz var, çünkü kazanmak ya da kaybetmek çizgisi üzerinde sürekli sallanan bir Real Madrid söz konusu. Di Maria'nın tek başına 3 golle mağlup ettiği (kişisel mesele de var elbette), Club Brugge'dan 2 gol birden yiyerek maça başlayan bir takım...

Real Madrid'in maç içerisinde sonucu değiştirebilmek için yer yer nasıl çaresiz kaldığını görünce anlıyorsunuz, mesele puan ya da puanlar değil.

Real Madrid can çekişiyor.

Celta Vigo'ya karşı 3-0'dan 3-1 oldu; Vallodolid'de 1-0'dan 1-1'e yakalanıp puan kaybetti. Villarreal'e karşı maç 2-2 biterken Real Madrid hiçöne geçemedi. Levante'ye karşı 3-0'dan 3-2'ye geldi. Sevilla ve Osasuna gol yemeden alabildiği yegane galibiyetler oldu. Atletico Madrid asıl testti ki 0-0 berabere bitti. Son Granada maçında ise yine 3-0'dan 3-2'ye gelen maçı 4-2 kurtarmayı başardı.

Real Madrid her maça bir sıkımlık canı varmış gibi çıkıyor...

Şimdiki iddia ise Galatasaray mağlubiyeti durumunda Zinedine Zidane'ın kovulacağı yönünde... 3 kez üst üste Şampiyonlar Ligi'ni kazanırken yere göğe sığdırılamayan Zidane bugün "yetersiz" damgası yiyor. Kötü bir şakaya benziyor!

Zidane sonrasında önce Lopetegui, ardından Solari ve en sonunda yine Zidane'a gelen Real Madrid için sorunu Zidane'da bulmak kolaya kaçmak değil mi? Cristiano Ronaldo ile birlikte tek yıldızlı yapıya dönen ve Los Galacticos'u terk eden Real Madrid'de Hazard'dan Ronaldo yaratmaya çalışılırken ortalığın darma duman olma ihtimalini gören yok sanki...

Cristiano Ronaldo gitti, ikinci bir Cristiano Ronaldo da yok, ama takımın genellindeki "Cristiano halleder" halini kırmak, takımı yeniden yıldızlar karmasına çevirmek yani Real Madrid'i köklerine, özüne döndürmek gerekiyor. Yoksa sonuç Manchester United'ın Frankenstein'ı olacak.

MILAN: “ESKİDEN BİR MILAN VARDI”

İtalya futbolcu denince akla ilk gelen takım Milan'dır, tarihsel olarak da taktiksel olarak da ülkenin Avrupa'daki başarıları açısından da baksanız, sağlamasını da yapsanız sonuç yine ve yine Milan çıkar.

İçinde bulunduğumuz zaman diliminde bu duruma okuyucuyu ikna etmek için kanıtlar sunmak, vurgularla cümleyi keskinleştirmek, güçlü kelimelerle desteklemek zorundayız. Çünkü o Milan'ı izlememiş olanlar için bu Milan'ın inandırıcılığı yok...

Oysa, Berlusconi tarafından satıldığı günden bu güne Milan hiç Milan olamadı. Her stratejiyi denediler...

Allegri’den sonra musallat olan hoca değiştirme hastalığını bıraktılar, her şeye rağmen Gattuso ile iki sezon geçirdiler, olmadı. Takımın başına yönetici olarak (tıpkı Nedved-Juventus gibi) Paolo Maldini’yi getirdiler, olmadı. Avrupa’dan men isteyip ekonomik ve sportif olarak toparlanmayı denediler, daha da kötü oldu.

Milan her sezona daha kötü başlıyor, biz de “eskiden bir Milan vardı” diye anlatıyoruz, her geçen gün de inandırmak daha zor oluyor...

BEŞİKTAŞ: İLK FATURA YÖNETİME ÇIKTI, İKİNCİSİ AVCI’YI VURUR

Üst üste 2 Süper Lig şampiyonluğu ve hemen ardından Şampiyonlar Ligi’nde namağlup gruptan çıkma başarısı... Kabul edelim, Şenol Güneş’in elinin değdiği takımı teslim almak her teknik adam için başlı başına bir mücadeledir.

Öte yandan Abdullah Avcı’nın bu maça 1-0 yenik başladığını da kabul etmek durumundayız. Büyük ön yargıyla karşılandı hoca ve bunun böyle olacağı en başından belliydi. Avcı, daha imza atmadan taraftarların ve camianın negatif yüküyle karşılaştı.

Abdullah Avcı, Vodafone Park Stadı’na rakip gelişlerinde de protesto edilirdi, yani aslında tribünlerin çok sıcak baktığı bir isim hiç olmamıştı. Oyun felsefesini taktir etmek bir yana, Beşiktaş’ta ciddi şekilde “bu oyun tarzı Beşiktaş’a uymaz” yargısı da hakimdi.

Beşiktaş’ta kötü başlangıcın faturasının kesileceği ilk ismin Abdullah Avcı olacağı düşünülüyordu. Ancak beklendiği gibi olmadı, ilk fatura yönetime kesildi.

Taraftar elbette ki yapılan transferlerin Beşiktaş için yetersiz olduğunu görebiliyor, geçtiğimiz sezonun ortasında baş gösteren “maaş ödeme krizleri” ve sonrasında önemli oyuncuların birer birer ayrılışı ve hepsinin üzerine “para yok” söylemine karşı tribünlerin “para nerede?” sorusuna cevap alamaması Beşiktaş’ta Fikret Orman yönetimini düşürdü.

Abdullah Avcı ve futbolcular, 19 Ekim cumartesi günü Ankaragücü’ne konuk olacaklar, olası mağlubiyet ertesi gün yapılacak başkanlık seçimini direkt etkileyebileceği gibi Abdullah Avcı’nın kaderini de belirleyebilir.

Ancak seçim de Ankaragücü galibiyeti de Beşiktaş’ı kurtarmaya yetmez. Abdullah Avcı gerekli müdahaleyi yapıp kazanmaya başlamalı ki yine de bu kadro ile Beşiktaş’ın sezonu zor geçecek...