"Hayattaki en önemli şey nicelik değildir niteliktir. Sevdiğiniz iyi bir arkadaşınızı yılda 2 kez görürseniz, birlikte en iyi zamanlarınızı geçirirsiniz. Ama her gün görüşürseniz, 5. günden sonra ne yapıyorum ben diye düşünürsünüz. Futbolda da durum aynı. Gerçek futbol profesyonelleri alınan kararlarda söz sahibi değil, televizyon her şeyi belirliyor. Futbolu seviyoruz. İnsanları futboldan mahrum etmeden, en az sakatlık sorunu yaşayan takımın değil en iyi olanın kazanacağı bir düzen sağlamalıyız, gelin bunu konuşalım. Noel’den yeni yıla kadar üst üste o kadar çok maç vardı ki, bunların hepsini izleyen adamların ilişkileri için iyi olmamıştır. Mesela ben çok futbol izliyorum, benim için pek iyi olmuyor."
İngiltere Premier Lig’de aralık sonunun ocak başına, yani Boxing Day ile 1 Ocak’ı takip ederek FA Kupası’na bağlanmasıyla Jürgen Klopp da “sıkışık fikstür” açıklamalarına katıldı.
2 günde 1 maç oynayan hemen her ligdeki her teknik direktör ile benzer görüşler... Adı verilmeyen suçlunun adresi ise belli, televizyon...
Ttelevizyon ile futbolun ilişkisi sadece fikstür değil...
FUTBOL TATİL YAPMAZ
Futbol fikstürünü tarih boyunca futbolu oynayanlar değil yönetenler belirledi. Boxing Day’in ve 1 Ocak’ın İngiltere’de tüm liglerde futbol maçlarının yapıldığı bir düzeneğe girmesi de 100 yıldan uzun bir süredir var olan bir gelenek.
Futbol işçilerin eğlencesidir, 26 Aralık ve 1 Ocak işçilerin tatil günüdür, o gün stada gidip maç seyredebilmeleri sağlanır, çünkü oyunun sahibi izleyici/taraftar/işçi’dir. Dolayısıyla futbolcusundan teknik direktörüne ve elbette futbol medyasına kadar “futbol tatil günlerinde tatil yapmaz!”
Bu yüzden lig maçları hafta sonlarında yapılır, bu yüzden Avrupa Kupaları akşam iş çıkışı saatinden sonra oynanır.
Ancak işte tam bu noktada “futbol tatil yapmaz”ın cevap olamayacağı kıtasal bir mesele açılıyor...
UEFA’nın Avrupa’nın tamamında yayınlansın diye maç saatlerine düzenleme yapması, Şampiyonlar Ligi’nin markası haline gelen 21:45’i bile değiştirip 23’e getirmesi, UEFA Avrupa Ligi’nin de 20 ve 23’e ayarlanan saatleri devreye girdiğinde mesele de tatilden çıkıyor...
Avrupa’nın doğusunda, bizim de içinde bulunduğumuz meridyen aralığında, en batıdaki İngiltere’den Portekiz’e uzanan hat arasındaki saat farkına ek olarak Avrupa dışından da maçların daha fazla izlenmesi ve reklam gelirleri ile beraber yayın gelirlerinin de dolgunlaşması ortak bir saat mecburiyetine sokuyor.
Saat 23’te başlayan Avrupa Kupası maçı için hafta içi stada giden İstanbullu bir taraftarın gece yarısı 1’de biten maçtan çıkıp evine varmasının ortalama 1 saat sürmesi kimin umurunda? Televizyonun değil...
TV Mİ FUTBOL İÇİN YOKSA FUTBOL MU TV İÇİN?
En meşhur döngü; yumurta mı yoksa tavuk mu? Aynı soru gibi dursa da artık “futbol mu televizyon için yoksa televizyon mu futbol için var?” sorusunun cevabının tartışılacak bir tarafı kalmadı. Fikstür bunun sadece bir tarafı... Futbol oyun olarak kendisini televizyona daha çok beğendirecek bir hale sokması talep edilerek dönüşüyor.
John Nicholson, 2018’de “Futbolumuzu Bir Daha Geri Alabilecek Miyiz?” adından bir kitap yazdı. Şöyle diyor: “1992’de Premier Lig’i kurduklarında bize sattıkları şey, bizim de bir parçası olduğumuz şeydi; oyunun ve oyuncunun sahadaki varlığına ortaktık. Oysa bugün ekrandan sundukları şeyin bir televizyon dramasından farkı yok. Televizyonun futbola konuk olduğu bir dünyadan futbolun televizyona konuk olduğu günlere dönüştü.”
The Telegragh gazetesinde Alan Tyers, 22 Ekim 2018’de o gün televizyonda 87 canlı maç yayını olacağını yazıyor ve ekliyor: “1931 yılında BBC radyodan canlı maç aktarımını kesti, nedeni insanların futbol maçlarına radyodan ulaştığı taktirde maça gitmeyecekleri ve tribünlerin dolmayacağıydı. Bugün hala cumartesi öğleden sonra 2.45 ile 5.00 arasında İngiltere’de lig maçları yayınlanmaz, insanlar evlerinden çıkıp maça gitsinler, oyunun bütünlüğü korunabilsin diye... Tüm Avrupa liglerinden 87 maçın canlı yayınlandığı bir hafta sonu öğleden sonrasına karşı futbolunuzu nasıl koruyabilirsiniz ki?”
El Clasico’nun Çin’de izlenebilsin diye öğlen 12’de oynatıldığı bir mecburiyet skalası oluştu çevremizde... Cuma ve pazartesi akşam maçları için Almanya’da hala tartışma sürüyor. Bizde de cuma akşamı İstanbul’un göbeğine 40 bin kişilik stada maç koyarsanız insanlar trafikte nasıl hayat enerjisini yitirir konulu bir deneysel çaba yürütülüyor bir süredir.
Avrupa’nın liglerinde sorunların niteliği olmasa da niceliği aynı: Futbolun başlama saatini televizyon belirliyor.
Peki futbol saatlerden çok daha fazlasına hükmediyor olabilir mi?
TELEVİZYONUN İSTEDİĞİ FUTBOL
“Boksör Carlos Monzon’un antrenörü Amilcar Brusa, televizyonda yayınlanan boks maçlarında sporcunun seyirciden etkilenerek daha fazla yumruk attığından bahsetmişti çünkü televizyon daha fazla aksiyon bekliyor. Bu durum futbolda da aynı. Oyun artık normalden daha fazla kuvvet gerektiriyor. Bizlerin ‘duraksayan futbol’ olarak gördüğümüz Güney Amerika’da bile oyunun hızlandığının işaretleri görülüyor. Futbolun, tıpkı müzik gibi, hareket kadar duraksamalara da ihtiyacı vardır oysa. Buradaki problem bu duraksamaların televizyonun kurallarına uymuyor olması. Çünkü hareket düştüğü anda izleyici kanalı değiştiriyor. Televizyon öyle istiyor diye oyunun hızı gittikçe artıyor.”
Futbolun en önemli düşünen adamlarından Jorge Valdano, futbolun oynanış biçimine televizyonun karar verdiğini ve istediği şekilde de dönüştürdüğünü söylüyor. Ülkemizde “Premier Lig’de top hiç durmuyor, bizim ligde tempo düşük” şikayeti de oyunun televizyonun kurallarıyla oynanması talebi değil mi?
Amerikalılara futbol sevdireceğiz diye ofsaytı kaldırmayı teklif edenler, ABD’nin milyarlarca dolar tutarındaki devasa yayın geliri pastasına ağızları sulanarak bakanlar değil mi?
Futboldan ofsaytı çıkartırsanız geriye ne kalır?
Kimin umurunda?
OYUNCU TELEVİZYONA OYNARSA
Jonathan Wilson’ın televizyon ile futbol arasındaki ilişkiyi bir pozisyon üzerinden tarif etmesine göz atalım:
“Herhangi birine, İngiltere’nin Euro 96’da Hollanda’ya attığı üçüncü golü sorsanız, Teddy Sheringham’ın beceriksiz şutunu vücuduyla önüne alan Alan Shearer’ın vuruşunun Edwin van der Saar’ı geçerek üst köşeden kaleyi bulduğunu söylerler. Doğru, ancak, müthiş bir sonla noktalanan pozisyonun çok daha öncesindeki, gösterişten uzak etrafında olup bitenleri gözlemleyen Sheringham’ın inanılmaz bir cömertlikle yaptığı marifetli dokunuş eksik kalır. Bir başka eksik nokta ise, McManaman’ın Gascoigne’ye inanılmaz bir teknikle verdiği pas olur ki, Sheringham’ın katkısından çok daha tasviri zordu. Ancak tüm bunlar unutuldu, çünkü televizyon sadece son vuruşu kahraman ilan etti. Doğal ve anlaşılabilir bir durum, özet görüntüler kısa olmak zorunda, ancak yine de o golü güzelleştiren yapılışıydı.”
“Televizyonun, Cristiano Ronaldo’nun ayak hareketleri ya da Zinedine Zidane’ın ayak ucundaki dönüşleri gibi yeteneğe odaklanması, daha da zarar verici oluyor. Yetenek elbette önemli, ama odaklanılması gereken yer bu değil. Sadece yetenek olduğu için gösterilmesinin bir anlamı da yok ve üstelik bu esnada oyunun diğer yanında olup bitenleri de kaçırıyor izleyenler. Asıl tehlike ise oyuncuların da bu tarz hareketlere önem verir haline gelmesinde. Öyle ki, genç oyuncular oyunun mantığından önce, topu başlarının üzerinden nasıl atacaklarını öğrenmeye çalışıyorlar (üstelik bahsi geçen mantık sadece defans oyuncularının işi değil, Samuel Eto’o ile röportaja gittiğimde Orta Doğu liglerinden birinden bir maç seyrederken bulmuştum, spikerin neden bahsettiğini anlamasa da, oyunu nasıl oynadıklarını izliyordu).”
Futbolun devasa yıldızlarından biri olup çok ama çok büyük bir servete konmak istiyorsanız, Ballon d’Or kazanmak ve milyarların döndüğü reklam pastasından pay almak istiyorsanız, şatafatlı futbol oynayacaksınız!
Televizyon öyle söylüyor...
Bunu da ben demiyorum, Jonathan Wilson da... İtalya futbolunu yaratan adam, Arrigo Sacchi söylüyor....
SACCHI DİYOR Kİ:
Sacchi’ye göre asıl problem, film yıldızı statüsüne yükselen oyuncuların egoları ve kapıdan çıkıp gidebilme özgürlüğüne sahip olmalarıydı.
“Bugünün futbolunda yöneticilik yapabilmek için bireylerin karakterlerini yönetebilmelisiniz” diyor, “bu yüzden uzmanlık alanlarından bahsediliyor. Bireysellik, kolektif oyuna baskın geldi. Bu durum zayıflığın bir göstergesi, tepki alıyor, oyunu ileriye taşımıyor.”
Sacchi, Real Madrid’in Galacticos politikasını güttüğü 2004-05 arasında futbol direktörü olarak görev yaptığı döneme dair “bir plan yoktu” diyor. “Değerlerin sömürüsüydü. Zidane, Raul ve Figo’nun geriye gelmeyeceğini biliyorduk, biz de dörtlü savunma önüne bir oyuncu yerleştirmek zorunda kalıyorduk. Bunun adı tutucu futboldu. Oyuncuların yeteneklerini yeterince kullanamıyorduk ki taktik dizilimin merkezinde, oyuncunun yapabileceklerinden maksimum yararlanabilmek vardır.”
“Benim futbol anlayışımda, top kimdeyse oyun kurucu odur. Ama elinizdeki oyuncu Claude Makelele’yse, bunu yapamazsınız.
"Topu kazanmak konusunda çok yetenekli olsa da, oyun akışı içinde fikir üretemiyor. Bu tamamen sahip olduğu özelliklerle ilgili. Futbol ahenkli bir takım oyunu mu? Yoksa x kadar yetenekli oyuncuyu y kadar yerinde uzman adamla destekleme işi mi?”
BUGÜN 6 OCAK
Bugün 6 Ocak, İtalya’da Acı Su Yortusu (Epifanya Bayramı) ve tatil günü... O yüzden de bu sendromlar kralı pazartesi gününde öğlen saatlerinden itibaren İtalya’nın Serie A maçları tüm Avrupa’ya canlı yayınlanacak... Maç saatlerinde çalışan Avrupalılar izleyebilsin diye, yakınlarda bir gün, 6 Ocak tüm Avrupa’ya tatil ilan edilirse, fazladan hayatımızdan bir pazartesi sendromu eksilir, elbette televizyon “ol” derse, olur çünkü...
Futbol artık bir Netflix dizisi... Galibiyet priminin para birimlerinin yanına getirdiği bol sıfırların VAR’ı doğurduğu, ofsaytı kaldırmaya kalkıştığı, televizyonun futbolun oynanış biçiminden oyunun temposuna kadar şekil verdiği, günümüz dünyasında futbol oyun değil... Netflix gibi tüm sezonu tek bir defada yayınlamaya kalkarlarsa, işte o zaman yandık...!
Okuyucu Yorumları
0 Yorum