Futbolcu lakapları bir dönem oyuncuların adıyla özdeşleşirdi hatta futbolu bıraksalar da lakapları kalırdı. Bugün Süper Ligimize adını veren Cemil Usta isminden çok lakabıyla, Dozer Cemil olarak hatırlanır söz gelimi... Şeytan Rıdvan, Sarı Metin, Takoz Recep, Taçsız Kral Metin, Ordinaryus Lefter, Ayı Gökmen, Berlin Panteri Turgay, Sinyor Bartu, Mehmetçik Basri, Şifo Mehmet, Baba Gündüz, Baba Hakkı, saydıkça sayarız...
Dünya futbolunda ise örnekleri son yıllarda oldukça azaldı. Küçük Bezelye, Chicharito Hernandez en çok bilinendir.
Sergio “Kun” Aguero’nun adındaki KUN'un lakabı olduğunu ve çocukken en sevdiği çizgi filmden geldiğini bilen ise azdır.
BEŞ’te bu hafta futbol kültürünün en önemli parçalarından futbolcu lakaplarını derledik. Ancak başlıktan anlayacağınız üzere en benzersiz 5 hikayeyi seçtik.
Kimi futbolunu, kimi kariyerini, kimi karakterini kimi ise fiziksel özelliklerini anlatıyor.
BEŞ’in yeni bölümü başlıyor...
DİNAZOR: JAN KOLLER
Jan Koller denince akıllara ilk gelen hikaye hangisidir?
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası, gruptaki son maçımız... Rakip Çek Cumhuriyeti. “Dinazor” 1 gol atar. Karşılaşmada son dakikalara girilirken Volkan Demirel’in dokunmasıyla kendini yere atıp kırmızı kartla atılmasına neden olur. Tuncay Şanlı kaleye geçer. Hatırladınız mı?
Aslında “Dinazor”un kendisi de kaleye geçtiği inanılmaz maçla unutulmazlar arasına girmişti.
2002-2003 sezonu, Borussia Dortmund’un rakibi Bayern Münih, kaleci Jens Lehmann ikinci sarıdan atılır, yerine altyapıda kaleci olarak başlayıp sonradan santrfor olmuş Jan Koller geçer, üstelik Michael Ballack’ın karşı karşıya pozisyonunu da çıkartır.
Kariyerinde 500 maçta 206 gol atan 2.02’lik Jan “Dino” Koller’in çok sayıda lakabı vardır; deniz feneri de bunlardan biridir. Ancak tek resmi lakabı, dinazor anlamına gelen "Dino"dur.
Hatta, Olomuc Hayvanat Bahçesi'nde bir zürafaya, Koller'in onuruna "Dino" adı verildiğini, isim için bir tören düzenlendiğini ve Koller'in bu törene katıldığını biliyor muydunuz?
BAHÇIVAN: JULIO CRUZ
Lakabı, futbol kariyerinin hikayesini anlatan isim ise, Julio Cruz, nam-ı değer Bahçıvan...
Arjantinli forvet, 1993 yılında Banfield takımının saha bakımında çalışan bir bahçıvandı. Bir antrenman maçında, takımlardan biri sayıca eksik kalınca, Julio Cruz'u, iki ekibin sayılarını eşitlemek için oyuna aldılar.
Maç bitiminde Banfield yönetimi Julio Cruz'a sözleşme teklif edecek, lakabı da Bahçıvan kalacaktı…
Bu Hollywood filminden çıkma hikayenin gerçek olmasından daha kıymetlisi sonrası olsa gerek.
Julio “Bahçıvan” Cruz, Banfield’dan River Plate’ye, oradan Hollanda’ya Feyenoord’a gitti. Ardından Bologna üzerinden İtalya’ya ve asıl kariyer zirvesini yapacağı, 4 kez üst üste Serie A şampiyonluğu yaşayacağı Inter’e geçti. 2010’da Lazio’da futbolu bıraktı. Arjantin Milli takımı forması giydi. Asıl mevkisi santrfor olsa da kanatta, orta sahada, oyun kurucu pozisyonlarında oynadı.
Banfield’ın tesis bahçıvanından çok özellikli bir hücum yıldızına…
Julio Cruz’un lakabı kariyerindeki inanılmaz senaryoyu özetler…
TRAKTÖR: JAVIER ZANETTİ
Inter başkanı Massimo Moratti, 1995’te Arjantin’e River Plate’de oynamakta olan Ariel Ortega’yı izlemeye gider…
Ancak Ortega o gün iyi bir performans gösterememektedir. Bu kadar yolu boşa geldiğini düşünen Moratti’nin dikkatini bir başka oyuncu çeker. Rakip Banfield’ın defansında harikalar yaratan ve o maçta 7 kez driplingle hücuma çıkan bu genç oyuncuyu alır gelir, Ortega’dan vazgeçmiştir.
Javier Zanetti, 19 sezon giydiği Inter forması ile öylesine özdeşleşir ki Bay Internazionale olarak anılır.
Bu hikayeyi duyar duymaz insanın aklına tek bir soru geliyor; Ortega o gün Banfield maçında beklenen performansı ortaya koyabilseydi, Zanetti’nin İtalya futboluna bıraktığı imzanın boşluğunu kim doldurabilirdi?
Zanetti’nin lakabı Traktör; nedeni hiç bitmeyen enerjisi, çift yönde kullandığı çizgi üzerinde hiç yorulmadan yaptığı gidiş dönüşleri, kanattan yaptığı bindirmeler kadar rakibi karşılarken gösterdiği güç ve elbette geçmenin mümkün olmadığı gerçek bir traktör!
İtalya futbolunun en unutulmaz isimlerinden biri, Roberto Baggio, 2010 yılında verdiği bir röportajda “Bir zamanlar Zanetti, benim gibi olmak istediğini söylemişti. Bugün de şöyle cevap veriyorum, asıl ben onun gibi olmak isterdim.”
Javier Zanetti, dünya futbolundaki en önemli ikon isimlerden biri haline geldi. Yalnızca iki kez kırmızı kart görmüş, hiçbir zaman rakibini sakatlayıcı ya da zarar verici müdahalede bulunmamış gerçek bir istikrar abidesi olmak ona bambaşka bir imaj kazandırdı, bu artık Zanetti Duruşu’ydu.
SOĞAN: CRISTIAN RODRIGUEZ
Onun lakabı da oyun stilinden geliyor...
Bazı futbolcuları istatistik anlatmaz. Onları edebiyatla anlatabilirsiniz ancak. Cristian Rodriguez de o oyunculardan... Onu ancak izlediğiniz zaman anlarsınız, sadece anda var olur, futbolun seyirlik ruhunu yaşatmak için...
Uruguaylı Rodriguez, Atletico Madrid formasıyla 2012-2015 arasında kariyerinin zirvesine çıktığında üstün tekniği, topa hükmetme kabiliyeti, rakibi oyundan düşürmedeki kıvrak zekası kadar kıvrak bilekleriyle de futbolun aslında matematik olduğu günümüz fikrine kafa tutmuştu.
Aslında lakabı da bu az rastlanır yeteneğinden geliyor. UEFA’nın resmi sitesinde, Soğan (El Cebolla) lakabını anlatmak için şu cümleleri kullanmıştı:
"Uruguay'da taraftarlar Rodriguez'e, ayak hareketlerindeki hızı ve rakip defansı ağlatan çevik hareketleri nedeniyle El Cebolla (soğan) lakabını verdiler."
Çok güzel ve çok da doğru bir tabir olmakla beraber biraz eksik... Gerçek El Cebolla, babası Carlos’tur, Cristian ise Al Cebollita yani “küçük soğan”, tıpkı Meksikalı Chicharito Hernandez’in hikayesinde olduğu gibi...
TAVUK: IVAN PERISIC
Çocukken arkadaşlarının ona taktığı lakap, KOKA, anlamı tavuk, nedeni ise babasının Hırvatistan dışındaki tavuk çiftliğinde çalışıyor olmasıydı.
O yıllarda Hırvatistan’daki takımlar, altyapıdaki gençleri henüz çok küçük yaşlarda A takımla sahaya çıkartıyordu. Bunun nedeni yetenekli çocukları takip eden scoutların dikkatini çekmek ve gerçekten gelecek vaad edenleri yüksek fiyata Avrupa ülkelerine satabilmekti. Futbol ekonomisinin bulduğu bir çözümdü bu.
Hajduk Split altyapısından yetişen Ivan Perisic de o gençlerden biriydi. En büyük hayali Hajduk’un A takımı formasını giyemeden Avrupa’ya yola düştü. 2006 yılında, Hajduk teknik direktörü Zoran Vulic tarafından Slovenya’daki sezon öncesi kampına davet edildi. Onu takip eden scoutlar da elbette bu fırsatı kaçırmadılar.
Fransız takımı Sochaux, Perisic’i almaya özel jet göndermişti, Hajduk ile imzalamayı hayal ettiği profesyonel sözleşme artık o kadar da cazip değildi.
Hajduk yönetimi sözleşme imzalamadan ve Sochaux’dan sağlam bir bonservis almadan Perisic’i göndermek niyetinde değildi. Perisic ise annesi ve kardeşini alıp Fransa’ya gitmişti bile…
Hajduk hayallerini bir kenara koyup Fransa’ya gitmesinin tek nedeni özel jet değildi elbette… Perisic’in babası, Ante Perisic sahip olduğu ve tüm ailenin geçimini sağladığı tavuk çiftliği çok zor durumdaydı, iflasın eşiğine gelmişlerdi. Ivan Perisic, Sochaux’dan aldığı paranın tamamını babasının tavuk çiftliğini kurtarmak için kullanacaktı, tüm aile Fransa’ya giderken baba Hırvatistan’da kalıp çiftliği kurtaracaktı.
Ailenin planı buydu, Hajduk’la yapılacak sözleşme çiftliği kurtarmaya yetmeyeceği için Perisic Sochaux’ya gidiyordu. Onun kariyerini, çocukken çalıştığı babasının tavuk çiftliği değiştirdi, lakabının hikayesini bu denli özel yapan da hikayesi olsa gerek.
Okuyucu Yorumları
0 Yorum