İtalyan Oyunu: İki Uç

Serie A, geçtiğimiz sezon COVID ile karşılaşan ilk lig olmuş ve bu süreçte seyircisiz maçlarla bir çözüm üretmeye çalışsa da çabası 4 haftalık fikstürün tamamlanabilmesine yetmişti. Ardından başlayan süreçte yapılan maçlarla sezon bittiğinde, 5 büyük lig içinde en geç sezon bitiren ülke olmuştu.

Bu sezon ise en erken pozitif vakaları açıklayan lig yine Serie A oldu. Geçtiğimiz hafta Genoa kalecisi Perrin’in COVID testinin pozitif çıkmış ve Napoli maçına katılmamıştı. Takım arkadaşları maça çıkınca sahadan büyük bir hezimetle ayrılsa da asıl hezimet maçtan sonra gelen 14 pozitif vakayla taçlandı…

Genoa’nın karşısında yer alan Napoli ise haftanın en merakla beklenen eşleşmesi olan Juventus maçı için Torino’ya gitmeye hazırlanmış ama önce Piotr Zielinski ardından da ülkemizden tanıdığımız Eljif Elmas’ın testleri pozitif çıkınca çok farklı bir noktaya gitmişti konu.

Napoli’nin Juventus maçı için Torino’ya seyahat etmesi yasaklanınca ortada iki soru vardı; ilki, maçın sonucu ne olacak? Serie A yönetimi nasıl bir yol izleyecek? İkinci soru ise ikinci dalga sebebiyle binbir zorlukla açılan Serie A sezonunun gidişatına nasıl etki edecek bu durum?

İlk soru özelinde biraz açıklama yapmak isterim. Juventuslu futbolcular, Napoli’nin maça gelemediğini bilse de stada gitmiş ve ilk 45 dakikalık süre zarfında, hakem ile birlikte rakibinin maça çıkmasını beklemişti. Bu durumun sebebine gelecek olursak, Juventuslu oyuncular sahaya çıkmasa maç ertelenip başka bir tarihte oynanacaktı. Ama Juventuslu oyuncular maça çıkınca ve rakip gelmeyince hükmen galibiyet için gerekli koşullar sağlandı. Ve Juventus’un bu durumda 3-0’lık hükmen galibiyete uzanması çok yakın görünüyor.

Karma mı dersiniz yoksa kader mi bu sizin inancınıza kalsın lakin Serie A Yönetim Kurulu Başkanı Paolo Dal Pino, Gazzetta’nın haberine göre bu sabah yaptırdığı COVID testinde pozitif çıktığı için kendini karantinaya almak zorunda. Dal Pino’ya da bi’ 3-0’lık hükmen mağlubiyet yazabilir miyiz? Grazie mille.

Şimdi saha içine gelelim. COVID sebebiyle gergin ve korku içinde geçen haftayı diğer kulüpler sahada atlatıp, unutmayı tercih etmeye çalıştı.

Bu doğrultuda ilk misafirimiz ben bu cümleye giriş yapmaya çalışırken 2 kontra yakalayacak kadar gole aç ve durmayan bir takım olan Atalanta. 3 maçta 13 gol atıp rakiplerinin, risk yaratacak bir oyun tehdidi oluşturmasına dahi izin vermeyen Bergamo temsilcisi, bu hafta da Cagliari’yi hedef tahtasına almıştı. Papu Gomez’in özellikle son 2.5 sezondur farklı bir seviyeye çıkmasıyla Atalanta’nın da basamak atladığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Hem bu maçta hem de bu dönemde Duvan Zapata’nın hem atan hem attıran hem de pas istasyonu görevinde iyi bir performans ortaya koyması Gasperini’nin yüzünü güldürüyor olsa gerek.

13 gol attıkları için belki de gündeme gelmiyor ama söylemekte fayda var. Atalanta çok keyifli, izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız bir takım ama şampiyon olabilecek veriye de sahip değil. Defans hattı sürekli sorun veren ve güvenilir olmaktan fersah fersah uzakta olunca hücum oyuncularının sorumluluğu artıyor. Atalanta’nın savunmasını düzeltmesi halinde –ki zor görünüyor- hem Serie A’da hem de Şampiyonlar Ligi’nde çok can yakacağını söylemek lazım.

Juventus-Napoli maçıyla birlikte haftanın en merak edilen maçı olan Lazio-Inter mücadelesi maalesef beklentinin altında kaldı. Ne Lazio’nun ne de Inter’in net bir oyun planı olmadığı bir maçtı. Hem Simone Inzaghi hem de Conte için bu maç, kim önce hata yaparsa diğeri öne çıkar ve sonuca gider şeklinde okunmuş olacak ki beraberliğe sebep olan 2 golde de savunmaların uyuduğu söylenebilir. Yine de düşük tempolu, risk almaktan uzak basit bir maç oldu. Immobile’nin ve Sensi’nin gördüğü kırmızı kartlar dışında akılda kalan bir olay yoktu. Bir de elbette Handanovic’in şapkası. Şapka takan kalecileri bu satırlarda yarınlar yokmuşçasına övmeye devam edeceğim; teşekkürler Handanovic.

1 sene önce bugün bana biri çıkıp önümüzdeki sezon bugünlerde Milan lige iyi başlayacak, umut vadeden bir oyun ortaya koyacak bunu yaparken teknik direktör Stefano Pioli, sahadaki beyin ise Hakan Çalhanoğlu olacak, cevap olarak; “Neden müziğimi durdurmama sebep oldun ki. Boş konuşmamanı rica edeceğim” ama evet, Milan şaşırtıcı şekilde iyi başladı. Bu hafta ligin yenisi Spezia’yı San Siro’yla tanıştıran Milan, başta bu maçta gol katkısı da yapan Theo Hernandez’in iki yönlü enfes oyunuyla sonuca giderken suskun bir başlangıç yapan Rafael Leao’nun iki golüyle motivasyon kazandı. Ibrahimovic’in COVID sebebiyle kadroda olmadığı bir maçta Leao’nun iki golü çok değerli. Yine de bu maç hakkında bir noktaya değinmeden sözlerimi tamamlamak istemiyorum.

Spezia, ligin yeni takımlarından. Defansif oynama konusunda başarısızlar. Hücum konusunda kadro yetersizliği sebebiyle tekliyorlar ama yine de enerji koyuyorlar sahaya. Daha sakin, tempodan uzak ve yavaş denebilecek bir ortaya koyan Milan, Spezia’nın açık ve dağınık oyununa rağmen ilk yarıda golü bulamadı. Bol miktarda pozisyon yakalayan Milano temsilcisi bu hafta rakibi sebebiyle şanslı sayılabilir.

Ama Milan’ın daha büyük hedefleri varsa, bu hedefler doğrultusunda o topu, fırsat bulduğu anda ağlarla buluşturmak zorunda aksi halde çok zorlanırlar çünkü defans hattı lige fena başlamamış olsa da güvenilir olmaktan çok uzak.

Yazıyı kapatmadan önce, iki sezondur bol bol övdüğüm Sassuolo, bu haftayı Berardi-Caputo ikilisinin ekstra performansıyla 4-1 kazanarak tamamladı. Objektif olmak istiyorum ama sanırım olamıyorum, gerçekten izlenmeli bu takım.

Milli maçların ardından görüşürüz. Arrivederci.