“Il Divin Codino”, Kutsal Atkuyruğu…
Roberto Baggio’yu “90’larda İtalya ligini (double speed mode)’da izlemek” olarak kabul eder İtalyanlar. İtalya’nın yetiştirdiği en hızlı driplingçi olarak anılır. Aslında bu tanım 1990’ların başında İtalyan futbol anlayışını eleştirmek için de kullanılır.
İngilizler ise “Roberto Baggio İtalya çölündeki vaha’dır” derler.
Baggio ise şöyle açıklar, bu tanım sorulduğunda; “Ben Leonardo da Vinci’nin hayranıyım. Da Vinci insanların asla inanamayacağı şeyleri yaratırdı.”
9 yaşında, doğduğu şehrin takımı Caldogno’da futbola başladı. 11 yaşına geldiğinde küçükler liginde 26 maçta 45 gol 20 asist kaydetmişti. Vicenza, bu futbol hediyesini herkesten önce yakalamayı başarmış, 13 yaşında altyapıya transfer etmişti. Gençler ligine çıktığı 120 maçta 110 gol atınca 15 yaşında, 1983’te profesyonel sözleşme imzaladı.
1985’te, 17’sinde Fiorentina’ya transferi sırasında çıktığı Rimini maçında çok ağır sakatlandı. Doktorlar bir daha futbol oynayamayacağını söylüyordu. Sağlık kontrolünden geçemedi. Ama dönemin Fiorentina yönetimi, tüm ameliyat masraflarını da yüklenerek genç Roberto’ta imza attırdı. Döneceğinden ve bir futbol efsanesine dönüşeceğinden eminlerdi.
Baggio ile ilgili az bilinen bir başka bilgi ise ağrı kesicilere alerjisi olmasıdır. Her sakatlandığında, yara aldığında, dikiş atılırken, güçlü ağrı kesici yapılamazdı Baggio’ya, ancak hafif ağrı kesiciler uygulanabiliyordu…
Bir şekilde dayanır, iyileşir, geri dönerdi ve sakatlanmaktan hiç korkmazdı. Bir röportajda, bu konu ile ilgili soruya şöyle cevap vermişti; “Futbola olan tutkuyla bağım sayesinde.”
O bağ, dönemez denen Baggio’yu sadece 6 ay sonra Fiorentina formasıyla Sampdoria maçına çıkardı. Teknik direktörü Agroppi, “Onun bacaklarında melekler şarkı söylüyor” diyordu.
Elbette futbol gençler ligi ya da Serie C gibi oynanmıyordu Serie A’da, savunmaları geçmek de gol atmak da asist yapmak da o kadar kolay değildi. Öte yandan, “Maradona’dan bile daha üretken” deniyordu.
1990’da transfer olduğu Juventus’ta, Ancona maçının ilk 20 dakikasında 4 gol atıp maçı bitirmişti.
Takım arkadaşı David Platt, “Kariyerimde gördüğümüm en inanılmaz performanstı, o gerçek bir dahi” diyordu. 1993 takvim yılında, Serie A gibi çok sert savunmaların arasında 39 gole ulaştı.
2002’de 50 yıllık İtalya futbol tarihinin 300 gol barajına ulaşan ilk İtalyan futbolcusu oldu.
Onu yöneten teknik direktör olmak da büyük bir şanstı, çünkü saha içinde takımla yapabileceklerinizin de Baggio’yla üretebileceklerinizin de sınırı yoktu.
Trapattoni, Lippi gibi dönemin en büyük hocaları, Roberto Baggio’yla şapkadan çıkarılabilecek tüm tavşanların sihirli cümlelerini kurabiliyorlardı.
Daha etkili, daha verimli olabileceği yerler, planlar, görevler bulmanın sınırı yoktu.
Roberto Baggio, İtalya futboluna adeta şarkı söyletiyordu.
Elbette herkese değil… 1995’te transfer olduğu Milan’da, ikinci sezona Oscar Tabarez ile başlıyorlardı. Tabarez ise “Modern futbolda şairlere yer yok” diyordu. Baggio, oynayabilmek için kanada geçmeyi kabul ettiyse de üst üste alınan kötü sonuçların ardından kulübeye gönderildi.
“Roberto Baggio, yedek kulübesinde… Ömrümün sonuna kadar bunu anlayamayacağım” diyordu, Zinedine Zidane.
Ama Tabarez tek değildi. 1997’de Fabio Capello, Milan’ın başına geldiğinde “Planlarının arasında Roberto Baggio’nun olmadığını” söyledi. Parma ile görüşmeye başlamıştı ki Carlo Ancelotti taktiksel planlarına uymadığını söyleyerek veto etti.
Roberto Baggio da Bologna’ya gitti.
“Ona ancak santrfor oynarsa benimle çalışabileceğini söyledim, o da başka takıma gitti” diyordu Ancelotti, “25 gol attı, Bologna’da, ben 25 gol kaybettim. Ne korkunç bir hata!”
Önce çocukluğunda taraftarı olduğu takım Inter’e, 2002’de Brescia’ya transfer oldu. Kariyerinin büyük bölümü sakatlıklarla mücadele ederek geçti. 16 Mayıs 2004’te Milan’a karşı San Siro’da son maçına çıktı, dakikalar 88’i gösterdiğinde oyundan alındığında tüm stat ayakta alkışlıyor, bu vedanın gözyaşlarını döküyordu.
Kariyeri boyunca 79 penaltı kullandı, 71’ini gole çevirdi, kaçan 7 penaltı da atılan 71 de unutuldu. 1’i hariç…
Bir penaltı, bir kariyeri nasıl gölgede bırakır? Roberto Baggio, 1994 Dünya Kupası finalinde o penaltıyı kaçırdığında, adeta bir kara lekeyi ömür boyu taşımaya mahkum edilmişti.
“Sonraki yıllarımı o penaltının etkisinde geçirdim” diye yazmıştı otobiyografisinde, “Kariyerimin en kötü anıydı. Hala rüyalarıma giriyor. Geçmişimden silmek istediğim tek an, o penaltıydı.”
1998 Dünya Kupası’nda Şili’ye karşı kazandıkları penaltıda, ki penaltıyı kazandıran da Baggio’ydu, bitime 7 dakika kala 2-1 yenik durumdaydılar, penaltı noktasına geldi, golü attı ve hiçbir sevinç ibaresi göstermedi, ne bir duygu ne başka bir şey… Sadece santra için yerine doğru koştu.
Sonrasında o an sorulduğundaysa şöyle demişti; “Hayaleti öldürdüm.”
Okuyucu Yorumları
0 Yorum