Sadece sahip olduğu bireysel rekorlar 30’dan fazla… Gelmiş geçmiş en iyi tenis oyuncularından biri olarak kabul ediliyor.
Majesteleri lakabını hak ederek üzerinde taşıyan Roger Federer’in tenis oyuncusu olarak geçirdiği kariyerinin, şampiyonluklardan çok daha öte başarıları oldu. Kendi ülkesinde tenisi en çok izlenen spor dallarından biri haine getirmek gibi, bir kişinin tek başına yapabilmesi neredeyse imkansız bir başarıdan bahsediyoruz.
Roger Federer, bu oyuna olan bakışı değiştirdi.
Ve onu keşfeden antrenörlere göre, Federer hangi sporu yapsa sonuç değişmeyecekti. Hele ki futbolcu olsaydı, bir ihtimal, Messi ve Ronaldo’nun üzerinde adı sayılabilecek tek oyuncu olacaktı.
Çünkü aslında Federer, futbolcu olacaktı…
1989 yılında, 8 yaşındaki Roger Federer adındaki ufaklık, Old Boys Tenis Okulu’nun kapısından içeri girdi. Disiplinin fazlasıyla ön plana çıktığı bu okulda çok sayıda tenis koçu ile birlikte çalışan Roger’ın “gelecek vaat eden çocuk” listesine girmesi uzun sürmedi; tam olarak söylemek gerekirse sadece 2 gün!
Akıl hocası sistemi ile çalışan okulun Roger’a mentör atadığı Kacovski, “Bana getirdiler, ikinci gün nasıl muhteşem bir yetenek ile karşı karşıya olduğumuzu anladım. 40 yıldır hocalık yapıyordum, böylesi bir potansiyel insanın hayatında bir kez görebileceği bir şeydi. Roger her tenis hocasının hayalidir”
Futbolun etrafında dönen İsviçre’de her çocuk gibi Roger’ın da en büyük tutkusu futboldu. Tenisle birlikte Concordio Basel adındaki küçük bir kulübün altyapısında forvet oynuyordu. Aslında tenis koçlarının sıkıntısı da buydu; Roger futbola olan düşkünlüğü yüzünden tenise tam olarak kendisini veremiyordu. Mentörü Kacovski, Roger’ı futboldan vazgeçirip tenise odaklanması için ikna etmeye karar verdi. “Maçına gittim, ona teniste daha yetenekli olduğunu o yüzden futbolu iyi bir Basel taraftarı olarak sürdürmesinin daha doğru olacağını anlatmak istiyordum. Kendi yarı sahasından topu alıp 60 metre top sürdü, 5 rakibi ipe dizip gol attı, ne diyeceğimi bilemedim”
12 yaşına geldiğinde Roger artık tenis ile futbol arasında bir seçim yapmak zorundaydı, çünkü tenis turnuvaları ile futbol maçları çakışıyordu, hangisine gitse aklı diğerinde kalıyordu.
“Tenisi tercih ettiğim için hiçbir zaman pişman olmadım. Çünkü teniste tüm kontrol bende, kaybettiğim zaman kaleciyi suçlamak kolaydır ama ben kendimle yüzleşmeyi tercih ettim. Aslında tek geçerli nedenim de buydu. Ama keşke FC Basel altyapısından teklif gelseydi…”
Basel artık Federer için uzak bir hayal ama en büyük tutkuydu artık… Tenis kariyeri Majesteleri lakabıyla taçlanırken, o, bulduğu her fırsatta stattaki yerini alıyordu. Onun heyecandan yerinde oturamayan, her Basel atağında yerinden fırlayan hali, İsviçre liginin en fazla dikkat çeken görüntülerinin başında geliyordu. "Basel lider değilse ve maçlarını kazanmıyorsa, futboldan nefret ediyorum” diyor, bu arada Federer’in muazzam boyutta futbola dair ansiklopedik bilgisi olduğunu da ekleyelim.
Peki diğer Basel taraftarları? Elbette Federer'i çok seviyorlar. ATP ve Grand Slam dönemlerinde Basel tribünlerinde Federer için pankart açmak, şampiyonluklarını Basel kupayı kazanmışçasına coşku ile kutlamak, bir Basel tribünü geleneği.
Ancak Federer bile olsanız, Basel’den büyük değilsiniz…
İsviçre’nin en büyük spor kahramanı olan Federer’in 7 Kasım 2010'da Basel Cup'ta Djokovic'e karşı final maçı, Basel'in Luzern maçı da aynı saatteydi; 15:00’te…
Yayıncı kuruluş, Federer'in maçı yüzünden Basel-Luzern karşılaşmasını erkene aldırdı, öğlen 12:45 başlama saati olarak açıklandı. Ve hiç beklenmeyen bir şey oldu; St. Jakob-Park Stadı’ndaki maçın başlama düdüğü ile birlikte, sahaya yüzlerce tenis topu yağdı, oyun durdu. Görevliler sahayı temizledi, ikinci dalga tenis topları sahaya atıldı, ikinci kez temizlik için maça ara verildi.
Yaklaşık 500’den fazla olarak tahmin edilen tenis toplarının tribünlere nasıl sokulduğu ise sırrını koruyor.
Okuyucu Yorumları
0 Yorum