Sadece kendi neslinin değil, sonraki 2 neslin de en büyük forvetlerinden kabul edilir Thierry Henry. Düz mantıkla ve biraz internet dolaşmasıyla ona dair gol ve kupa istatistiklerini çıkarmak kolaydır ama Henry’i rakamlarla anlatmak mümkün değil.
Onu, futbolu sonsuza dek değiştiren Karayipli Fransız çocuk olarak anlatmak gerekir.
Fransız Antillli bir baba ve Martiniqueli bir annenin oğlu olarak Paris’in kenar mahallelerinde doğdu, neredeyse %50’si göçmenlerden oluşan ve hayatın pek adil olmadığı bir sokakta.
Ailesi, adaların muhteşem görüntüsünün altındaki gerçek ve yokluklarla dolu şartlarından kaçmış, daha iyi bir hayatın peşine düşmüşlerdi.
“Ben büyürken etrafta sadece beton vardı” diyor Henry, “büyük ve yüksek binalar, futbol oynadığımız duvarlar…”
Baba Toni Henry, disiplinli ve saygı duyulan bir karakterdi, işten sonra amatör futbol oynadığı bir takımda forvet oyuncusuydu.
Asıl ilginç hikaye ise Toni’nin, oğlu Thierry doğduktan sadece birkaç dakika sonra eşine, bir futbolcu olacağını söylemesiydi.
“Babam biliyordu, nasıl bildiğini bilmiyorum ama bunu her yerde söylerdi: ‘Oğlum bir futbolcu olacak.’ Henüz yaşım çok küçüktü ama bunu söylemekten asla vazgeçmedi.”
Toni Henry, oğluyla her fırsatta futbol antrenmanları yapıyordu, rövaşata denemeleri ve sokaktaki çocuklara attığı çalımlarla futbol Thierry için çok eğlenceliydi. Yeteneğinin bir hediye olduğu söyleniyordu. Ancak Thierry bunun doğru olmadığını söylüyor: “Hiçbir şey hediye değildi, futbolda yapabildiğim her şeyi çok çalışarak, saatlerce antrenman yaparak geliştirdim. Elimde sadece hızım vardı, üzerini ben inşa ettim.”
1990’da, 13 yaşında oynadığı minik takımda Monaco’nun yetenek avcılarının dikkatini çekti. Okul dersleri çok iyi değildi ve Fransa’nın en büyük altyapı akademisi olan Clairefontaine’e gönderildi.
15 yaşındayken Monaco altyapısına döndü. Teknik direktör Arsene Wenger’di ve Henry o yaşa kadar hep santrfor olarak oynatılmıştı.
Wenger, hızını ve atletizmini kullanmak adına onu sola aldı ve kanat forvet olarak oynatmaya başladı. 1994’te ilk maçına çıktı, 1996’da Fransa’da Yılın En İyi Genç Futbolcusu ödülü aldı.
Onu ilk kapan Juventus oldu, 1999’da gittiği İtalya’da beklediğini bulamamıştı. Teknik direktör Moggi’nin hücum anlayışı ile Henry’nin oyunu birbirini tutmuyordu. Sadece 16 maça çıkabildi ve 3 gol attı. Her şey bir hayal kırıklığına dönüşmüşken, eski hocası ve Henry efsanesinin yaratıcısı Arsene Wenger’in yanına Arsenal’e gitti. Nicolas Anelka’nın yerini doldurmaya…
Beklenti büyüktü, Wenger onun için 11 milyon sterlin ödenmesi için ikna etmekte çok zorlanmıştı, İtalya’daki son sezonu hiç ümit vadetmiyordu.
Ancak Wenger vazgeçmiyordu. 1998 Dünya Kupası’nın ardından EURO 2000’i de kazanan Fransa’nın en önemli parçasıydı Thierry, sadece oyuna adapte olması gerekiyordu. Onu eleştirenlere şöyle cevap veriyordu: “Anelka’yla Henry’i karşılaştıracaksanız evinize gidin. Henry, Anelka’nın sahip olmadığı yeteneklere sahip ve her şeyden önce o bir takım oyuncusu.”
O yılları anımsadığında, “Her şeyi baştan öğrenmem gerekiyordu” diyor Henry, “santrforluk sanatını öğrenmeliydim. Dünya Şampiyonu takımdan geliyordum ama aslında hiç kimse değildim.”
İngiltere’deki ilk sezonu da kötü başlamıştı, ancak hepsi 1999-2000 sezonunda oynanan Derby County maçında değişecekti. Hafta içinde UEFA Kupası’nda Nantes maçında bitime 20 dakika kala Freddie Ljungberg’nin yerne oyuna girmiş ve rakip savunmanın içinde yaptığı koşularla gerçek sihrinin ipucunu vermişti.
Wenger, Derby maçına Bergkamp-Henry ikilisi ile başladı, 72’de Henry oyundan çıkarken tüm stat ayakta alkışlıyordu.
Arsenal’in Yenilmezler’inin en kilit oyuncularından biri oldu. Barcelona’da Messi-Eto’o-Henry üçlüsünü yarattılar ve bir sezonda 6 kupa kazanan gelmiş geçmiş en başarılı sezonda yine onun adı vardı.
Futbol tarihinin en büyük başarılarına imza atan takımlarda Thierry’nin imzası tesadüf değildi; Wenger haklıydı, Thierry Henry’nin en büyük yeteneği, çevresindeki oyuncularla ve tüm takımla birlikte oluşturduğu sinerjiydi. Onu şöyle tarif ediyorlardı: “Tarihte hiçbir oyuncu, rakip savunmayı Thierry Henry kadar terörize etmemiştir.”
Thierry Henry’i işte bu yüzden gol ve asist sayısı anlatmaz…
Sadece bir futbolcu olmanın ötesinde, bir ikon haline geldi. Futbolcuların reklam anlaşmalarından kazandıkları paraların, yükselen yıllık maaşların ve sponsorlukların oyunu ele geçirdiği dönemin kahramanlarından birine dönüştü. Futbolcular artık sadece gol atmıyordu; reklamda oynuyor, dünyada olup bitenlere karşı sosyal mesajlar veriyor, yardım kuruluşları için çalışıyor ve milyon dolarlık sponsorluk anlaşmaları imzalıyorlardı.
Thierry Henry de güzel oyun endüstrisi için muhteşem bir kahramandı, mükemmel bir futbolcu olduğu kadar hırslı ve saygı duyulan bir isim...
2009’da oynanan, İrlanda maçında attığı golün ardından hakeme gidip eline çarptığını söyleseydi… Muhtemelen kariyerindeki tek eksik buydu.
Okuyucu Yorumları
0 Yorum