"KALECİLİK YAŞAYARAK ÖĞRENMEKTİR"
1989 yılında, Demrespor’un kalecisi askere gidince 16 yaşındaki forvet oyuncusu Rüştü’ye “sen uzun boylusun, kaleci olsana” derler… “Peki” der…
Türk futbol tarihinin en efsane kalecilik kariyerlerinden birine imza atacak olan Rüştü Reçber’dir o çocuk…
Fenerbahçe’den Barcelona’ya ve oradan da Beşiktaş’a uzanan kariyerinde 1 Dünya Kupası ve 3 Avrupa Şampiyonası gördü…
Gözlerinin altına sürdüğü siyah boya ile en unutulmaz resimlerinden birine dönüştüğü, 2002 yılında Japonya-Güney Kore’de düzenlenen Dünya Kupası’nın en iyi kalecisi seçildi.
Aynı yıl UEFA’nın seçtiği Yılın Takımı’nın kalesinde Rüştü Reçber vardı…
HAYATIN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN KAZA
1993’te Antalya’da, Antalyasporlu futbolcu, Levent Tekne, takım arkadaşı Rüştü Reçber’in kullandığı araçla yaptığı kazada hayatını kaybetti. Rüştü Reçber ise ağır yaralıydı, 10 gün komada kaldı. Dizleri ve göğsü hasar görmüş, yüzü parçalanmıştı.
Daha iki yıl önce Burdurgücü’ne transfer olmuş, orada gösterdiği performans ile Ümit Milli Takım’a seçilmiş, Fatih Terim’in dikkatini çekmişti.
Dönemin Galatasaray teknik direktörü Mustafa Denizli devreye girmişti ve Rüştü’ye Galatasaray’da PAF takıma transfer teklifi yapılmıştı.
Ancak Rüştü ürkmüştü kendi deyimiyle, kabul etmedi. 1993’te geldiği Antalyaspor’da A takımda forma bulmaya başlayınca Süper Lig’de daha fazla dikkat çekti ve Beşiktaş ile ön anlaşma yaptı.
Ama o kaza, anlaşmayı bitirdi, ne zaman futbola döneceği belli olmayan, hatta bir daha sahalara dönmesi bile şüpheli olan Rüştü, Beşiktaş’ın kapısından döndü.
Rüştü’nün iyileşmesi ve sahalara dönmesi düşünülenden kısa sürdü, sadece kazadan birkaç ay sonra yine kaledeydi. Bu defa teklif Fenerbahçe’dendi, İstanbul’dan 3. kez gelen teklif bu defa gerçeğe dönüştü, Rüştü Fenerbahçe’ye transfer oldu.
FENERBAHÇELİ RÜŞTÜ
Rüştü Reçber, Fenerbahçe’ye transfer oldu ama 1 yıl Antalyaspor’da kiralık kaldı. 1994’te artık Kadıköy’deydi ancak önünde dönemin en iyi kalecisi vardı: Engin İpekoğlu. Kaleci antrenörü ise bugün hala Süper Lig tarihinde bir sezonda maç başına en az gol yeme rekorunu elinde bulunduran efsane Ilie Datcu’ydu. Onunki geride beklemek değil, eğitimdi.
Uzunca bir süre bekleyeceği tahmin ediliyordu, ancak işler öyle gitmedi. Büyük bir talihsizlik, Engin İpekoğlu’nun 24 Ekim 1994’te oynanan Petrol Ofisi maçında sakatlanması, Rüştü’ye ilk kez kalenin yolunu açtı. 20 Nisan 1995’te ise Kayserispor maçında Engin’in bu kez ayağı kırıldı ve kale Rüştü’ye kaldı.
Yıllar sonra Engin İpekoğlu o günleri şöyle anlatacaktı:
“Fatih sakatlandı kaleye ben geçtim, ben sakatlandım kaleye Rüştü geçti, Rüştü sakatlandı kaleye Volkan geçti, belki de takdiri ilahiydi.”
1 yıl sonra, Türk futbol tarihinin en unutulmaz maçlarından biri oynandı, 5 Mayıs 1996’da Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda en kritik mücadeleye Trabzonspor karşısında çıktı. 32. haftada 76 puanla lider olan Trabzonspor’un konuğu 75 puanla takipçisi Fenerbahçe’ydi.
Tarihe, spikerin sayısız kez “Hami vurdu, Rüştü çıkardı” diye tekrar ettiği karşılaşma olarak geçecekti. Fenerbahçe'nin 2-1 kazanarak şampiyonluğun yolunu açtığı o karşılaşmayı Hami Mandıralı yıllar sonra şöyle anımsayacaktı:
“Sahanın her yerinden şut atıyorum, Rüştü çıkarıyor, 90’a vuruyorum Rüştü, 80’e vuruyorum yine Rüştü.”
BARCELONALI RÜŞTÜ
2002 Dünya Kupası, Türk futbol tarihinin dönüm noktası oldu. Daha önce hiçbirimizin hayalini bile kuramayacağı bir başarı, Dünya Kupası’nda yarı final oynamak, futbolumuzun çağ atlamasına neden olmuştu.
O takımda çok kahraman vardı belki ama biri turnuvadan “Dünyanın en iyi kalecisi” olarak ayrılacaktı.
Oliver Kahn’a fark atarak, 2002 Dünya Kupası’nın en iyi kalecisi seçildi, Ronaldo’dan yediği 2 gole rağmen... Aynı yılın UEFA Yılın Takımı seçiminde kalede yine Rüştü vardı. FIFA’nın 100. yılı için Pele’nin hazırladığı, yaşayan 100 efsane futbolcu listesinde Rüştü Reçber de bulunuyor.
Böylesi bir kariyer, elbette Avrupa’nın devlerinin Fenerbahçe’nin kapısında sıraya girmesine neden oldu.
Arsenal geldi, ardından Sir Alex Ferguson kaleci antrenörünü gönderdi hatta Manchester United ile ön mukavele de imzalandı. Ancak devreye fanatik derecede taraftarı olduğu takım girdi.
Rüştü Reçber, yıllar sonra şu ifadelerle o günleri anlattı:
“Alex Ferguson’ın planı beni alıp kurtulmaktı. Kaleci antrenörü defalarca kez geldi, görüştük, hatta ön mukavele bile imzaladık. Ama ben Barcelona fanatiğiydim, Laporta’ya söz vermiştim.”
Barcelona başkan adayı Laporta, seçim vaadi olarak Rüştü Reçber’i gösterdi, seçimi kazanınca da imzayı attı. O sezonun açılış seremonisinde Rüştü’nün Camp Nou Stadı’nda ışıklar altında sahaya çıkışı, canlı izleyen hiç kimsenin aklından hafızasından çıkmayacaktı.
Barcelona’nın sportif direktörü Johan Cruyff, teknik direktör olan Rijkaard’ı seçti, işin kötü tarafı Rijkaard’ın kafasındaki kaleci Rüştü değildi. Açıkça bunu Rüştü’ye söyleyen Rijkaard, İspanyolca bilmediğini, kültürü tanımadığını, ancak ve ancak kupa maçlarında oynayabileceğini, kaleyi genç bir Katalan olan Victor Valdes’e vereceğini söyledi.
“Hayatta her türlü hatayı yapabilirsiniz, ama şimdiki aklım olsaydı Barcelona’dan dönmezdim, kalır ve savaşırdım.”
2 sezon Barcelona’dan Fenerbahçe’de kiralık olarak oynadı, 2006’da sözleşme imzaladı. Hayali futbolu Fenerbahçe’de bırakmaktı.
BEŞİKTAŞLI RÜŞTÜ
Rüştü Reçber, Fenerbahçe’ye dönmüştü ama sorunlar çözülebilir gibi değildi. Hem başkan Aziz Yıldırım’la hem de teknik ekiple sıkıntılar vardı. “İçimde oynama isteği vardı, oynamazsam Milli Takım’a hizmet edememek söz konusu olacaktı. Oynamalıydım.”
Bir gecede imza attığı Beşiktaş, Rüştü Reçber’in kariyerinin başlangıcı olacakken sonu olmuştu, 5 yıl Beşiktaş’ın kalesini korudu.
Fenerbahçe’den Beşiktaş’a transferinin ortalığı karıştırması bekleniyordu. Yalnız kalacağı, taraftarın kabul etmeyeceği düşünülüyordu. Öyle olmadı.
Transferinden kısa bir süre sonra, TFF’nin Tam Saha Dergisi’ne verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:
“Ben milli oyuncuyum, yıllarca bayrağımıza hizmet verdim. Uzun bir süre büyük bir camiada görev yaptım, şimdi de yine bir büyük camiaya transfer oldum."
"Transferimin nedenlerini, düşüncelerimi ve hedeflerimi beni tanıyan insanlar iyi biliyorlar. Futbolu bıraktıktan sonra hem Beşiktaş hem de Fenerbahçe taraftarlarının bana sahip çıkacağına inanıyorum. Emekli olduktan sonra bunu hep birlikte göreceğiz.”
KALECİ RÜŞTÜ
Dünyada kalecilik kavramı değişirken, topu tutmaktan çok oyuna sokmadaki başarısıyla ölçümlenmeye başlayan kaleci, 10 numaralar ile birlikte üzerinde en fazla felsefe yapılan pozisyon, ancak en büyük yıldızının bile bonservis bedeli tıpkı oyunun kendisindeki gibi…
Andoni Zubizaretta, “Futbolda tüm sevaplar forvetlere, tüm günahlar kalecilere aittir” demişti, o hesap işte… Forvetler attıkları gollerle efsaneleşirler, kaleciler ise yedikleriyle…
Rüştü Reçber, kaleciliği, Fitbol Dergi'ye verdiği röportajda bakın nasıl anlatıyor:
“Kaleci sahada yalnız adamdır. Hatasından da yaptığı iyi kurtarışlardan da hep kendi sorumludur. Hatasını kapatacak veya paylaşacağı biri yoktur. Riskin en yüksek olduğu, aynı zamanda da adrenalinin tavan yaptığı bir noktada bulunur.”
Oysa kaleci olmak, oyuna başka bir bakış açısıyla bakmak demektir. Sahadaki futbolu kendi çizgisinden yorumlama şansına sahiptir.
“Günümüz futbolunda artık kalecilerin oyundaki rolü daha da arttı. Yalnızca kale çizgisindeki adam değil, bir oyuncu gözüyle bakılıyor. Modern oyun planlarında topa sahip olmanın önemi daha da fazlalaştı. Bunun sonucu olarak da topu kullanan bir kalecinin varlığı, hem topa sahip olmak hem de oyunun temposuna yaptığı katkı anlamında önemli."
"Ama benim için 3 direğin arasından topun geçmesine izin vermeyen kaleci daha makbuldür…”
“Bana sorarsanız temel olarak iki farklı kaleci türü var. Biri riski seven ve sorumluluk alan kaleci, diğeri ise kaleciliği gereklerini yerine getirmeye çalışan kaleci…"
"Riski seven kalecilerde oyunda sorumluluk seviyesi üst seviyededir. Pozisyonları takip etme ve tehlikeleri sezip daha önceden önüne geçme düşünceleri vardır. Bu tip kaleciliğin en büyük sıkıntısı hata yapma olasılığının yüksekliğidir."
"İkinci türdeki kalecileri, yani kaleciliğin gereğini yerine getirenleri tanımlamak gayet basit; sadece kurtarmaya çalışan, yenecek golü yiyen, yenilmeyecek golü yemeyen kaleci.”
Okuyucu Yorumları
0 Yorum