Bugüne kadar BEŞ’te defalarca kez Zlatan’dan bahsettik. Geyik avcılığı merakından, idolü El Fenomeno Ronaldo’ya duyduğu hayranlıktan, Zihinsel Engelli Milli Takımı için yaptıklarından…
Ancak hala yazılmamış onlarca Zlatan hikayesinin olması, onun renkli kişiliğinin bir parçası.
Ona dair her şeyi bildiğinizi mi zannediyorsunuz? Bir daha düşünün…
1- UKALA
Ukala, egoist, dik başlı… Özgüven patlaması yaşayan, dilinin kemiği olmayan, kendisini tüm dünyanın üzerinde zanneden Zlatan İbrahimoviç…
İbrahimoviç’in gençliğinden bir küçük anekdot: Zlatan, Malmö’deki altyapı okulları arasında dolaşıp durdu. Hangi takıma gitse İsveçli çocuklar oluyordu, göçmen sayısı çok azdı. Zlatan pas vermedi, kavgacıydı, topu alıp giderdi, fantastik hareketler peşindeydi, takım oyuncusu değildi ve etrafındaki herkese bağırıp çağırır küfürler ederdi.
İsveçli çocukların aileleri tarafından istenmiyordu. Hatta henüz 14 yaşında, takımdaki çocuklarından birinin babası, veliler arasından imza toplayıp Zlatan’ın atılması için antrenöre götürmüştü. Hem de bunu Zlatan’ın gözlerinin önünde yapmıştı. Kırılmış ama umursamıyor gibi görünecekti.
Zlatan İbrahimoviç, futbola toplu konuttaki sokak aralarında başladı. Orada, insanları camdan dışarı baktırmak için acayip hareketler yapmak gerekiyordu, yoksa kimse “vaay” demezdi. Bu, kendisini kabul ettirme, saygı görme yoluydu.
Kupalar, şampiyonluklar, rekorlar, on binlerce insanın sevgisine rağmen, tüm o dik başlı açıklamaların altında, kendisini kabul ettirme savaşı veren küçük bir çocuğun yüreği vardır belki, kim bilir?
2- OYUN
Zlatan İbrahimoviç, saatlerini konsol oyunu başında geçiren geçirir. Hatta eşi Helena’nın bu durumu kabul etmesi bile yıllar sürmüş.
Zlatan İbrahimoviç online oyun oynamayı seviyor. Ancak oyun arkadaşlarının kiminle oynadıklarına dair bir fikri olmuyor... Arada sohbet de ediyor, kimsin, neredensin gibi oyun sohbetleri genelde. Bu oyun arkadaşlarından biri ile Zlatan’ın sohbeti ilerliyor, üç beş on derken arkadaş oluyorlar. Stockholm’de yaşayan bu beyefendinin kiminle sohbet edip oyun oynadığından ise haberi yok o günlerde.
Aradan zaman geçiyor, bir oyun sırasında Zlatan, arkadaşının çok keyifsiz olduğunu fark ediyor ve sorular sormaya başlıyor. En sonunda da diyor ki “Ben İsveç’e geleceğim, geldiğimde buluşalım ve sorunun neyse çözelim.”
Bir akşam yemeği için sözleşiyorlar, oyun arkadaşı masaya gelip oturan kişinin Zlatan Ibrahimoviç olduğunu görünce gözlerine inanamıyor.
Bu hikayeyi bizzat anlatan Ibra, “Ben ona aslında hiç yalan söylemedim, sadece futbolcu olduğumu ve adımı gizledim o kadar. Gerçekten içten bir insandı, elimde imkan varken ona yardım edebilmek istedim. Hala ailece görüşüyoruz, çok sıkı dostlar olduk” diyor.
3- BABA
Bir de ilginç baba var, çok az insanın bildiği bir hikaye ama teğit ettik, doğruymuş, Zlatan İbrahimoviç’in babası Şefik İbrahimoviç, döneminin Yugoslavya’sında Bosna türküleri söyleyen bir şarkıcıymış.
Savaş başlayınca Bosna’dan kaçıp İsveç’e yerleşiyor. Hırvat olan eşi ile de orada tanışıp evleniyor, Zlatan İsveç’te doğuyor. Şarkıcılığı bırakan Şefik bey, oğlu ve ailesi için günde 3 farklı işte çalışıyor ve getto diye tabir edilen şehrin fakir bölgesinde yaşıyorlar.
Tüm maddi imkansızlıklarına rağmen oğluna bir futbol ayakkabısı alıyor ve Zlatan İbrahimoviç işte o babanın fedakarlığı sayesinde bir dünya yıldızı haline geliyor.
Şefik Bey, oğlunun şöhretinden asla faydalanmadı, şarkıcılık kariyerini parlatmak için çaba harcamadı. Ama içinde kalmıştı, yıllar sonra 2006’da bir albüm çıkarttı, ardından 2009’da ve bugün müzik çalışmalarını kendi ülkesi Bosna’da oldukça mütevazi bir şekilde sürdürüyor.
4- KALECİ
Zlatan Ibrahimoviç’in futbola ilk başladığı yıllarda kalecilik yaptığını biliyor muydunuz?
İlk takımı MBI’da oynarken son derece zor bir çocuktu. Antrenörler birkaç kez Zlatan’ı antrenmandan eve gönderirlerdi. O da sinirlenip küfürler yağdırırdı. Sürekli olarak “Zlatan pas ver, Zlatan” lafını işitiyordu ama bundan hiç hoşlanmıyordu. Biyografisinde “Bir süre kalecilik yaptım. Niçin olduğunu bilmiyorum. Belki eski kaleciye öfkelenmiş ve ‘Sen işe yaramazsın. Ben daha iyi yaparım’ gibi bir şey söylemiştim. Böyle bir şey olduğundan eminim” diye anlatıyor. Ancak kaleciliğin ona göre olmadığını kısa sürede anladı. Bir maçta çok gol yedi ve çılgına döndü. Herkese “pislik” diye bağırıyordu. Futbolun pislik olduğunu, bütün dünyanın bir şe yaramadığını ve futbol yerine buz hokeyi oynamaya başlayacağını söyledi. Ancak buz hokeyi için gereken malzemeler tonla paraya mal oluyordu. Kalecilik yapmaktan vazgeçti ve forvette oynamaya başladı. İşler kendi kontrolüne geçince Zlatan’ın yetenekleri de ortaya çıkmıştı.
Ne kadar sorun çıkartırsa çıkartsın, maça geç de gelse antrenörleri onu oynatıyorlardı. Çünkü onda kimsede bulunmayan saf bir yetenek vardı, sadece kontrol edilmesi çok zordu.
5- BİSİKLET HIRSIZI
Zlatan’ın biyografisinden, kendi ağzından, bisiklet hırsızının hikayesi:
Küçükken erkek kardeşimden bir bisiklet almıştım. Ona Fido Dido ismini takmıştım. Fido Dido kıvırcık saçlı azılı bir karikatür karakteriydi. Hayatta gördüğüm en havalı şey olduğunu düşünürdüm. Ama sonra bisikletim Rosengard yüzme havuzunun dışından çalındı. Fido Dido gitmiş ve kalbim tamamıyla kırılmıştı.
Ondan sonra ben de bisiklet yürütmeye başladım. Kilitleri açıyordum. Bunda bir uzman haline geldim. Çat, çat… Bisiklet benimdi. Bir bisiklet hırsız olmuştum.
İlk kulübümün adı MBI, Malmö Top ve Spor Birliği’ydi. Başladığımda sadece 6 yaşındaydım. Bir takım yeşil kulübelerin arkasındaki toprak bir sahada oynardık ve antrenmanlara çalıntı bisiklet ile giderdim.
Bir gün babam bana gelip –bunu hiç unutmayacağım, resmi bir havası vardı: “Zlatan, büyük bir kulüpte oynamaya başlamanın zamanı geldi” dedi, “Malmö FF gibi.”
Malmö çok uzak olmayabilirdi ama orası başka bir dünyaydı. Şehir merkezine gittiğimde on yedi yaşını geçmiştim ve oradaki hayata dair hiçbir şey bilmiyordum. Antrenmana gidiş yolunu öğrendim ve malzemelerimi bir süpermarket torbasında olduğu halde yaklaşık 30 dakikada oraya vardım.
Çoğu zaman bütün yolu yürümek zorunda kalıyordum. Bazen doğru yoldan sapmak çok kolay oluyordu, özellikle havalı bir bisiklet gördüğüm zaman. Bir kere üzerinde bir yığın iri taşıyıcı sepet olan sarı bir bisiklet gözüme ilişti ve neden olmasın diye düşündüm. Üstüne atladığım gibi gittim. Güzel, düzgün bir gidişi vardı. Ama bir süre sonra, merak etmeye başladım. O sepetle ilgili tuhaf bir şey vardı ve aniden aklıma geldi: Bu bir postacı bisikletiydi. Etrafta mahallenin postasıyla dolaşıyordum, onun için indim ve bisikleti biraz uzakta bıraktım. İnsanların postalarını da yürütmek istemiyordum.
Başka bir sefer, yürüttüğüm son bisiklet çalındı ve stadyumun dışında öylece kalakaldım. Eve uzun bir yol vardı; acıkmıştım ve sabırsızlanıyordum. Bu yüzden soyunma odasının dışından başka bir bisiklet yürüttüm. Her zamanki gibi kilidi açtım ve bisikleti sevdiğimi hatırlıyorum. Güzel bir bisikletti ve eski sahibi rast gelmesin diye biraz uzağa park ettim.
Üç gün sonra takım bir toplantıya çağırıldı. Toplantı antrenör yardımcısının bisikletiyle ilgiliydi. “Kimse bunu gördü mü?” Hiç kimse görmemişti. Ben de görmemiştim! Demek istediğim, böyle bir durumda hiçbir şey söylemezsiniz. Bu iş böyle yürür. Aptallığa vurursunuz. Tedirgin oldum ve antrenör yardımcısına gittim. “Şey, durum şöyle, senin bisikletini bir süre ödünç aldım. Bir acil durum vardı. Bir kerelik bir şey! Onu yarın geri alacaksın.” Ona en iyi mahcup gülümsememi gösterdim ve sanırım işe yaradı. Gülümsemem o yıllarda bana çok yardımcı oldu.
Okuyucu Yorumları
0 Yorum