Robert Prosinecki, Mustafa Denizli, Miroslav Klose, David Beckham, Adebayo Akinfenwa... Listeye bakınca insanın aklına bir fikir gelmiyor, bu BEŞ’inin ortak noktası ne olabilir ki?
Bu hafta BEŞ’te değişiklik yaptık, konuyu sorduk.
Cevap: Onlara “senden futbolcu olmaz” demişlerdi.
Dünya futboluna, ülkemize, bugünümüze ve dünümüze futbollarıyla damga vurdular ama öncesinde, daha en başındayken, birileri çıkıp “senden futbolcu olmaz” dedi.
İnsan oğlu biraz böyledir, kendi bildiği en doğru zanneder...
Size de diyen oluyordur, olmuştur, “sen yapamazsın” demişlerdir.
Umarız dinlememişsinizdir!
Bakın kulak asamamanın faydaları neler...
BEŞ, yepyeni bölümüyle başladı bile...
1- ROBERT PROSINECKI
Bazı teknik direktörler, bir futbolcunun adeta gözüne bakar bakmaz görürler ayaklarında yıldız ışığını… Bazıları ise fena halde yanılırlar…
Bugünlerde Kayserispor’u çalıştıran Hırvat teknik direktör Robert Prosinecki, 17 yaşındayken Dinamo Zagreb’e transfer oldu. O yıllarda takımın başında ünlü teknik direktör Miroslav Blazevic vardı.
1986-87 sezonunda Blazevic, yalnızca 2 maçta şans verdiği Prosinecki’yi “Bu çocuktan futbolcu olursa teknik direktörlük lisansımı yerim” diyerek takımdan gönderdi.
Sonrasında ne mi oldu? Prosinecki, Real Madrid ve Barcelona’da forma giydi, kariyerini “Hırvatistan tarihinin en teknik futbolcusu” olarak tamamladı. Prosinecki’nin muhteşem futbolculuk kariyerini uzaktan izleyen Blazevic’e,” Teknik direktörlük lisansınızı ne zaman yiyeceksiniz” diye sorulduğunda verdiği cevap “O açıklamayı motivasyon olsun diye söylemiştim” oldu.
Blazevic ile Prosinecki’nin yolları bir kez daha, 1998’de kesişti. Hırvatistan milli takımını çalıştıran Blazevic’in, Prosinecki’yi kadroya dahil etmekten başka çaresi yoktu. Fransa 98’de 4 maçta 2 gol atan Prosinecki’yi, Fransa’ya karşı oynanan yarı final maçında 89. dakikaya kadar yedek kulübesinde oturttu.
Bu hamleye Prosinecki’nin karşılığı gecikmedi. Hırvat yıldız, “Blazevic olduğu sürece Hırvatistan formasını giymeyeceğim” dedi ve 2002 Dünya Kupası’na kadar milli takımına uzaktan baktı. Robert Prosinecki, 2004’te NK Zagreb’de muhteşem kariyerine noktayı koydu.
Miroslav Blazevic ise NK Zadar’ı çalıştırmıştı.
2- MUSTAFA DENİZLİ
Mustafa Denizli, 1949'da Çeşme’de doğdu, çok sessiz ve uysal bir çocuktu ancak Çeşme sokaklarında resital yapıyordu.
Pele'nin Maradona'nın tüm dünya çapında hayranları varsa, Mustafa'nın de Çeşme'de sokak aralarında oynadığı futbolun camlarda ve yol kenarlarında hayranları vardı.
Mustafa'nın Çeşme'den çıkan bir yıldız olacağına inanıyorlardı.
Bir vuruşta ayakkabılarının dikişlerini patlatan sessiz ve uysal çocuk, babasını sadece top oynama sevdası yüzünden kızdırıyordu. Mehmet Ali Bey, Mustafa'nın okumasını istiyordu.
15 yaşındayken bir komşuları, babasına, Mustafa'yı alıp İzmir'e Namık Kemal Lisesi'ne iyi bir eğitim görmesi ve futbol oynaması için götürmeyi teklif etti.
Babası Mehmet Ali Bey, oğlunun iyi bir eğitim göreceğini düşünerek izin verdi.
Ancak Mustafa daha İzmir'e iner inmez şehrin dev kulübü Altay'ın dikkatini çekti. Siyah beyazlı kulüp, Mustafa'nın tüm masraflarını üstlenip 3000 lira da transfer ücreti ödedi. Mustafa artık futboldan para kazanan profesyonel bir futbolcuydu.
15 yaşında iken transfer olduğu Altay’da dört ay bekler, ardından da “Mustafa sen iyi çocuksun, okuluna devam etmelisin” demişler. Mustafa Denizli bunu duyunca çok üzülür, o günleri şöyle anlatır: “Açıkça bana ‘senden futbolcu olmaz’ demişlerdi”.
Herkes gezer eğlenir, Mustafa hırsla çalışır. Sonunda Antalya’da yapılan Türkiye Genç Karma Şampiyonası’na seçillir. Oradaki iki maçta gösterdiği performansla Genç Milli Takım’a çağrılır.
Birçok kulüpten büyük paralar teklif edildi, o Altay'ın Büyük Mustafa'sı olarak kalmayı tercih etti. Santim hesabı pasları, mükemmel tekniği ile onu izleyen herkesi kendisine hayran bırakır, sahada yaptıkları ağızdan ağıza şehirleri dolaşırdı. Direkt kornerden attığı 18 golle futbol tarihinde adı kadar büyük bir yer edindi.
Altay'da geçen 18 yılın sonunda Galatasaray'a giderken, Büyük Mustafa'yı bırakıp Galatasaraylı Mustafa oluyordu. 1983-1984 sezonunda İyiç'in Galatasaray'ında bir sezon oynadı. Futboldan kopamıyordu ama yaş 34'tü, artık yeni bir sayfa açma zamanı gelmişti.
Jupp Derwall Galatasaray'ın başına teknik direktör olarak getirildiğinde yardımcı gerekiyordu. Futbolu bırakalı daha çok az olmuştu ama Mustafa Denizli, zekası ve kariyeri sayesinde bu işin üstesinden gelebileceğine dair umut veriyordu. Derwall'in yardımcısı olarak göreve getirildi ve Türk futboluna damgasını vuracak olan Derwall-Denizli ikilisi doğmuştu.
Birinin bilgisi ve deneyimi vardı, diğerinin arzusu, cesareti ve ülke futbolunu ezberi...
Hem Derwall hem de Denizli, ikisi de olağanüstü inatçıydılar. Zaman zaman ters düştüler, tartıştılar, ama 4 yıl boyunca birbirlerini tamamladılar. Derwall, Galatasarat'dan ayrılırken yerine geçecek ismi kendisi belirledi, ağırlığını koydu,Mustafa Denizli Galatasaray'ın teknik direktörü oldu.
3 büyük İstanbul takımıyla Süper Lig şampiyonluğu yaşadı, sadece kupaları kaldırması değil, her kulübün camiasının onu saygıyla karşılamasını sağlayarak daha büyük bir başarıya imza attı.
İyi ki Mustafa, okuluna devam et diyenlere kulak asmadı...
3- MIROSLAV KLOSE
Almanya Milli Takımı’nın en büyük yıldızlarından biri ve Dünya Kupası rekortmeni olmadan önce, Miroslav Klose, SG Blaubach adındaki küçük bir kulüpte ilk defa antrenmana çıkar. Takımın antrenörü ona, “Oğlum, başka bir meslek öğrensen iyi edersin çünkü senden asla futbolcu olmaz” demiş.
Klose pes etmez ama bir başka meslek bulur! Marangozluk eğitimi alır. 20 yaşına kadar bir yandan marangozluk yapıp bir yandan da alt liglerde forma arar.
Klose, futbol kariyerinin ilk yıllarında defalarca kez yüzüne karşı söylenen bu söze kulak asmaz. “Dış görünüşüme bakarak değerlendiren, bana inanmayan insanlara inat başarılı oldum. Belki kendimi onlara ispatlamak için bu kadar hırsla çalıştım ve onlar yanıldı” diyor.
2000’de Kaiserslauten’e imza attığında 22 yaşındaydı, 2001’de Almanya Milli Takımı’na çağrıldığında 23 ve 2004’te Werder Bremen’e transfer olduğunda 26’sındaydı.
Dünya Kupası tarihine 16 golle geçti, üst üste 2 Dünya Kupası’nda 5’ten fazla gol atabilen üç oyuncudan biri oldu, 4 kez yarı final oynayan tek fubolcu olmayı başardı. Miroslav Klose, sadece futbolcu olmadı, yıldız oldu.
4- DAVID BECKHAM
"Sol ayağı zayıf, kafa vuruşları sıfır, savunma yapamıyor, fazla da gol atmıyor. Onun dışında fena değil"
George Best'ten David Beckham'a...
Bu cümleden sonra aslında söylenecek pek bir şey kalmıyor.
Ancak format gereği birkaç cümle daha eklememiz gerekiyor.
David Beckham ile George Best’in iki ortak noktası vardır, kendi nesillerinin en yakışıklı futbolcuları olmaları ve Manchester United forması.
Aralarındaki en büyük fark ise Geroge Best’in yeteneğiyle kazandığı şöhretle Dünya Güzellik Kraliçeleri’nin koleksiyonunu yaması ve gece hayatı ile alkolün peşinde yitip giden muhteşem bir yetenek olarak hatırlanması...
David Beckham’ın yakışıklılığı ile futbol yeteneğini birleştirerek tarihinin ilk pazarlama harikası olarak dünyayı değiştiren adam olması...
Bu arada, unutmadan, David Beckham’ın futbolculuğu bugün bile hala tartışma konusu olabilmektedir, kuşkusu olan ve George Best’in haklı olup olmadığını merak eden varsa Youtube’a davet edelim.
5- ADEBAYO AKINFENWA
Profesyonel ligler için futbolcu denince aklımıza fit bir vücut, orantılı ve dikkatle geliştirilmiş kas yapısı gelir… Ancak şimdi sizlere hikayesini anlatacağımız oyuncu, standart futbolcu görüntüsüne pek uymuyor.
1.80 boyunda, 101 kg ağırlığında, 200 kg kuvvetle vurabiliyor, tip olarak ünlü Asterix çizgi filmlerinde Hopdedix karakterini andırıyor, hızı yeterin üzerinde ve santrfor… Rakip savunma oyuncusu olsak, bize doğru koşarak geldiğini görsek, canını seven kaçsın diye bağırarak koşuşan Roma askerleri gibi dağılırız.
Adebayo Akinfenwa, namı değer Canavar, saha içerisinde bir tankı andıran fizik yapısına rağmen futbolun gerektirdiği esnekliği de gösterebilmesi sayesinde eşi zor bulunur bir futbolcu… Kariyerine, Watford altyapısında başladı ancak 18 yaşına geldiğinde kendisi ile sözleşme imzalanmayacağı bildirilince takımdan ayrılmak zorunda kaldı.
Menajerinin kayınbiraderini Litvanya’daki bir takımdaki antrenör arkadaşı sayesinde, yani tanıdıklar vasıtasıyla Litvanya’da Atlantas’ta profesyonelliğe adım attı. Ancak bu defa da ırkçı protestolarla karşılaştı. Sokaklarda bile ırkçı tacizlere uğruyordu. Boyun eğmedi, futbolunu oynamaya devam etti, Litvanya Kupası finalinde attığı golden sonra yerel kahraman haline gelmiş, tüm şehir Akinfenwa’nın bedeninin rengini unutmuştu. Yediği içtiğinin hesabını ödetmez olmuşlardı.
İngiliz futbolcu 2003’te ülkesine döndü ve sonraki 17 yılda değişik nedenlerle 12 kez takım değiştirdi. Kariyerinin tamamını alt liglerde geçiren Akinfenwa’nın boyutlarına bakıp golcülüğünden kuşku duyanlara bir bilgi; 649 maçta 199 gol kaydetmiş güçlü bir santrfordan bahsediyoruz.
Akinfenwa’nın İngiltere’de alt liglerde çakılı kalmasının önemli bir nedeni fiziki görünüşü…
İngiliz futbolcu, “İstatistikler yalan söylemez, ben iyi bir golcüyüm, ama insanların dış görünüşünüzden kaynaklı önyargılarını değiştiremeyeceğimizi çok küçük yaşta öğrendim. Görünüşümle yıllar önce barıştım ve benzersiz olmayı da seviyorum” diyor.
Bugün 37 yaşında, Wycombe Wonderers’ta forma giymeye ve gol atmaya devam ediyor.
Siz de, ne derlerse desinler, sakın inanmayın, onlar yanılıyorlar!
Okuyucu Yorumları
0 Yorum