Bugüne kadarki hem Formula 1 hem bisiklet hem de İtalya Serie A yazılarımı düzenli okuyanlar varsa eğer fark etmiştir. Birinci şahıs ağzından bir üslup kullansam da asla objektifliğin dışına çıkan yorumlar yapmamaya çalışmışımdır. Imola’da koşulan Emilia Romagna yarışı için bu üslubumun dışına çıkacağımı yazının girişinde belirtmek isterim. Formula 1 tarihine geçen yarışlara bakacak olursa belli bir pist tipi vardır. O pist tipine “organik” demek isterim. Imola’yı başa yazabileceğim bu pist tipine Monza, Silverstone, Zandvoort, Suzuka, Spa gibi pistleri de eklerim. Ama Imola’ya karşı neden objektif olamadığıma hala değinmedim. Sıra oraya geldi. Imola, gezip görmekten en mutlu ve tatmin olduğum ülke olan İtalya’nın en nevi şahsına münhasır yerleşim yerlerinden biri. 2019 yılının tam da bu döneminde İtalya’ya gittiğimde ilk durağım olan Bologna, Imola’ya trenle yarım saat mesafede olunca bu ikonik yerleşim yerine ve piste gitmemek olmazdı.
Imola ayrıca, yarış izleyemesem de kendi gözlerimle, canlı olarak gördüğüm ilk F1 pisti. Bu sebeple de tüm yarış hafta sonu boyunca sadece pistte giden araçlara bakmadım. Pistin çevresinde arşınladığım toprak yolu, ağaçlar içindeki Ayrton Senna büstünü ve oraya gittiğim gün tanıştığım ve maalesef COVID sebebiyle kaybettiğimiz Federico amcayı da hatırladım. Facebook denen bir şey var yahu… O kadar da teknolojiden uzak değilim…
Imola pistini sadece görmekle kalmamış, oranın yerlisi biri tarafından gezdirilmiştim. Evet, İtalyanca bilmiyorum. Yani anlayabiliyorum da neyse şu an konumuz bu değil. Dilini bilmediğiniz bir yerde, sizden yaklaşık olarak 50 küsür yaş büyük ama aynı tutkuya sahip olduğunuz biri tarafından detaylı bir anlatımla pisti deneyimlemek ayrı bir anıydı. Ve kendi kişisel tarihimi Federico amcanın seksenli yıllardan kalan kırmızı Fiat’ıyla atılmış bu turun pist içine de taşındığını belirterek tamamlamak isterim. Araba sürmeyi bilmeden Imola’da tur attım. Hayat garip…
Evet, 2 paragraflık kişisel tarihimden sıkıldıysanız diye tam olarak ihtiyaç duyduğunuz şeyi; bilgiyi ve yarışı vereceğim. Formula 1, pilotların ön planda gibi göründüğü ama aslen takımların mücadele ettiği bir spordur. Ki bu sebeple yaklaşık son 35 yıla baktığımızda gördüğümüz şampiyon takım sayısı 2 elin parmağını bulmuyor. Mercedes’in farkı ise bu dominasyonlar içindeki en sarsılmaz ve şüphe uyandırmaz görüntüye sahip olmasıydı. Mercedes’in başarısına en yakın olan takım 1999-2004 arasında 6 takımlar 5 pilotlar şampiyonluğu yakalayan Ferrari’ydi. Ama o Ferrari bile 2001 ve 2003 gibi sezonlarda kırılgan tarafını gösteriyordu. Nitekim 2010-2013 arası Red Bull’un 2010 ile 2012 sezonlarına bakabilirsiniz. Formula 1’de örnekten bol olan tek şey rakamlardır. Mercedes ise 2014’te başladığı ve bir süre daha kimselere bırakmayı düşünmediği serisinde 2014, 2015, 2016, 2019 ve 2020 sezonlarında kendiyle yarışacak kadar güçlüydü. Bu sürecin tartışılabilecek tek kısmı ise 2017 ile 2018 sezonundaki Vettel-Ferrari iş birliğiydi. Ama orada da Vettel doğru yerde olsa Ferrari yanlış yerde, Ferrari doğru yerde olsa Vettel yanlış yerde oluyordu ve sonuç Mercedes’in zaferine gidiyordu. Imola’da da tıpkı sıradaki yarış olan Türkiye gibi gerçekleşeceği bilinen ama yine de sadece matematiksel olarak teyit edilmesi istenen bir durum yaşandı. Imola’da 11 puan alması Mercedes’i şampiyon yapıyordu. Mercedes 44 alırken Red Bull 0 çekince sonuç da ortaya çıkıyordu.
Lewis Hamilton’ın, kariyerinde yarıştığı 2 pist hariç tüm pistlerde zafere uzandı. Imola, bu listenin üçüncü halkası olabilecek mi derken 6 kez dünya şampiyonu İngiliz pilotun cevabı pist üstünde geldi.
Araçtan yeteri kadar verim alamıyorsa kendisinden daha fazla verim alır. Bu doğrultuda pit stop aralığını uzatan Hamilton’a, Ocon’un yarış dışı kalması imdat çekici oldu. Hamilton’a, sanal güvenlik aracı sürecinde pite alan Mercedes, Hamilton’ın zekasına dokunan şans faktörüyle bu istatistiği sadece 2 pist olarak tutmaya devam etti. Bu iki pisti merak edecek olursanız Kore ve Hindistan olduğunu söyleyebilirim. Hamilton’ın zaferi, Bottas’ın aerodinamik hasarı sebebiyle biraz daha kolay görünmüş olabilir ama Fin pilotun yaklaşık 50 tur boyunca aracında büyük bir parça hasarıyla yarıştığını ve buna rağmen kötü de sayılmayacak bir tempo yakaladığını unutmamalıyız. Mercedes, hem pilotlarıyla hem yönetimiyle hem de hiç bitmeyen başarı iştahıyla dönemimizin yenilmez armada’sı. Sanki artık Mercedes’i başarılı diye eleştirmektense diğer takımların eksiklerini gündeme getirmeliyiz? Ne dersiniz? Bir şeyin çözümü başarılı olanın elinden başarısını çalmak değildir; ona dişli bir mücadele sunabilmektir. Bu noktada Mercedes, en son eleştirilmesi gereken takım.
Kapatmadan önce yarışta olan olayları detaylı bir şekilde değinmek niyetinde değilim ama George Russell’a bir paragraf açmak isterim. Williams’ta geçirmekte olduğu süreyi taçlandıracak o puan başarısına Imola’da olduğu kadar hiçbir yerde yaklaşmadı. Yarışın bitmesine çok az bir süre kala güvenlik aracı ardında yaptığı kaza… Gerçekten çok amatörceydi.
Nitekim kendi de bunun farkında olduğunu ve bunu bir kırılma noktası olarak aldığını dile getirdi. Instagram üzerindeki paylaşımına, bu hatanın aynısını yaşamış olan Romain Grosjean ilk cevabı verip genç pilota destek olurken asıl hamle Lewis Hamilton’dan geliyordu. Kutlamasının arasında, genç meslektaşı ve benim de içinde bulunduğum birçoklarının da dediği gibi geleceğin şampiyonuna kafasını kaldırıp yaptığı şeye, yaptığı şekilde devam etmesi gerektiğini öğütlüyordu. George Russell’ın bu hatayı yapması onun pilotluğuyla ilgili değil. Sporun, saha içi kadar önemli diğer tarafı olan mental sağlık ve baskı yönetimi bu noktada Russell’ı çok zorladı. Hafta içine kadar Williams’taki geleceği dahi tartışılan Russell, yeni yeni rahatlarken puan alamama stresi de sırtına binince bu sonuç ortaya çıktı. Belki de 2020’li yıllara damga vuracak pilotun kariyerinin kırılma anına tanıklık etmişizdir, kim bilir?
Okuyucu Yorumları
0 Yorum