NBA’de balon heyecanı başladı ve ne mutlu bize ki basketbol geri döndü. İçeride bulunan herkesin sağlıklı olması, mücadelelerin beklenen düzeyden daha iyi çıkması ve maç saatlerinin ülkemize daha uygun olması yüzümüzü güldüren detaylar oldu.
Normalde başlangıç periyotları aldatıcı sayılabilir ve bu yüzden iyi-kötü ayrımı yapmak havada kalan bir durum olabilir. Başında da bahsettiğim gibi bu durum ‘’normal’’ zamanlar için kabul edilen bir ezber ama lig, alıştığımız düzenden oldukça uzakta. O zaman iyiyi ve kötüyü ayırmakta herhangi bir sakınca yok. Kendi konfor alanımı yarattıktan sonra buyurun haftanın öne çıkan detaylarına…
PLUS
Pandemiden önce seviye atlayan bir T.J. Warren izlemiştik. Phoenix Suns günlerinde gördüğümüz kötü özellikleri yeni takımı olan Indiana Pacers’ta nispeten törpülenmişti. Pacers’ın senelerden beri bir takım kültürü olduğunu düşünürsek, bu kültürün önemli parçalarından biri de elbette savunma denebilir. Savunma açısından yetersiz olduğu düşünülen Warren, bu kültürden epey ilham almış görünüyordu ama yazıda olmasının sebebi bu konulardan biraz farklı.
Sezonun geri kalanını tamamlamak için balona katılan oyuncular yanlarında belirli eşyalar getirdiler. Örneğin, Warren’ın da takım arkadaşı olan Myles Turner içerideki yemeklerin tadından emin olamadığı için yanında yemek sosları getirmişti. Konunun öznesi olan Warren’ın resmiyette ne getirdiğini bilemiyoruz ama içindeki ateşi harlayacak malzemeler getirdiği kesin. Balondaki ilk resmi maçında Philadelphia 76ers potasına %69 şut oranıyla 53 sayı gönderen forvet, bir anda dikkatleri üstüne çekti. Sonraki iki maçta nispeten daha kolay rakipler sayılan Washington Wizards ve Orlando Magic potalarına sırasıyla 34 ve 32 sayı göndermeyi başardı. 26 yaşındaki Warren, elbette bu yazının nazarından etkilenecekti. Eski takımı Phoenix Suns karşısında bu performansını sürdüremeyen forvet, yine de bir vasat performansla akıllardan silinmeyecek.
Jusuf Nurkic
Sporu takip eden herkes geri dönüş hikâyelerini sever. 25 Mart 2019 tarihinde tibia ve fibula kemiklerini paramparça eden, 1.5 senedir sahalardan uzak kalan Nurkic, balonla birlikte bize güzel bir geri dönüş hikâyesi izlettirmeye başladı. Oynadığı üç maçta 22 sayı, 11 ribaunt ve 4.3 asist ortalamaları tutturan genç pivotun takıma katkısı bu rakamlardan daha fazlası dersek yanlış olmaz.
Batıda play-off kovalayan Portland Trail Blazers, pandemi öncesinde kontrat senesine çıkmış Hassan Whiteside’a sığınmıştı. Bunun Whiteside için tercümesi patron bakarken rasgele klavyeye basan çalışana tekabül ediyor; kendi istatistiklerini önemseyen, bunun dışında takım oyununa pek takılmayan pivottan sonra Nurkic takıma ilaç gibi geldi.
Damian Lillard ve C.J. McCollum gibi harika iki arka alan oyuncusuna sahip takımın kurgusunda Whiteside varken çok büyük eksiklikler göze çarpıyordu. Rakip savunmaların büyük baskısı altında kalan ikili nefes alacak bir pas istasyonu bulamıyor, perdelerin özensiz yapılması nedeniyle savunmacılarından boşluk alamıyor ve normalin üstünde efor sarf etmeleri gerekiyordu. Nurkic’in olaya dahil olmasıyla birlikte bu durumların çoğu ortadan kalktı. Cüssesi ve geçirdiği büyük sakatlıktan dolayı atletizm namına pek etkin olamayan Bosnalı pivot, yine de bu açığını oyun bilgisi ve doğru yerde olmasıyla kapatabiliyor. Trail Blazers playoffa girebilir veya giremez orası çok bilinmeyenli bir denklem fakat onları bir üst seviyeye çıkartan etkenin Nurkic olduğu kesin.
Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu ve San Antonio Spurs yine playoff kapısını aşındırıyor. Peş peşe 22 seneden sonra çoğu kişinin ‘’artık bu sene son bulur’’ dediği playoff istikrarı bu sezon da devam edebilir. Balon öncesi Lamarcus Aldridge’i kaybeden Spurs, bu eksiklikle günümüz basketboluna yaklaşmış oldu. Balon içinde bu zamana kadar karşılaştıkları rakipleri baz alırsak bir koç takımı olduğunu belli eden Spurs, bu sayede maçlardan hiç kopmadı ve her oyuncudan neredeyse maksimum fayda çıkartmayı başardı.
Onlar açısından konuyu uzatmanın gerçekten anlamı yok. Gregg Popovich’in eline 12 tane meşe odunu verseniz, bu ekipten bile fayda çıkartmayı başarır. Hayranlıkla seyrediyoruz.
MINUS
Balon öncesi herkesin aklında tonla soru işareti vardı. Bunlardan en barizi de oyuncuların form durumlarının ne olacağı üzerineydi. Malum pandemi sürecinde top sektirememiş oyuncular vardı ve kısa kamp süresinde bu oyuncuların form tutması oldukça zor gözüküyordu. Oyuncular maçların başlamasıyla birlikte bunun altından kalkabildiklerini, beklenenden daha iyi dönerek kanıtlamış oldular. Asıl basketi beklenmeyen yerden yedik.
Tribünlerin olmadığı ve odak noktasının daha çok saha içinde kalabildiği bir ortamda hakemler maçlara fazlasıyla etki etmeye başladı. İlk olarak senelerdir alıştığımız düdük terazisi epey hassaslaştı. Ortamda ses olmamasından mütevellit, hakemler oyunculardan gelen seslerden bile düdüğe başvurur oldular. İkincisi, sonuçta devamlı efor sarf eden sporcuların senelerdir alıştığı tepkiler mevcut. Tasvip etmemekle birlikte bunun en sık başvurulanı elbette argo kelimeler oluyor. Oyuncular alıştıkları bu tepkiye başvurdukça teknik faul düdüklerini duymaya başladılar. Yine belirtmek lazım, tasvip etmemekle birlikte tribünde taraftarların olmaması oyuncuların suçu değil.
Açıkçası iki takımı aynı potada eritmek doğru olacaktır çünkü aralarında bir kader ortaklığı mevcut. Biri batı 8.si olarak kalmaya çalışırken, diğeri o koltuğu onlardan kapacak takım olarak görülüyordu. Balondaki maçlarla birlikte anlaşıldı ki, iki takımın da mevcut gücü bu koltuğa sahip olacak kadar yeterlilikte değilmiş. Grizzlies’in balon başladığından beri maç kazanamaması bir yana, formuyla göz dolduran Jaren Jackson Jr.’ın sakatlığı onlar açısından fazlasıyla kötü oldu. Rotasyonlarının darlığı, Dillon Brooks’un formsuzluğunu da bu listeye ekleyince mevcut pozisyonlarında kalmaları sürpriz olur.
Onlara en büyük rakip olarak görülen Pelicans ise sakatlıktan ziyade performans ve istikrar sorunları yaşıyor. Balonun içindeki kimi takımların oyununa baktığınız zaman koçlarının izini mutlaka fark ediyorsunuz. Pelicans’ta bu belirginlik anlaşılmıyor, oyunu nasıl sürüklemeye çalıştıklarını kafanızda oturtamıyorsunuz. Sekiz maçta tam gaz ilerlemesi gereken takımın hali bu olunca ve dört maçtan sadece tek galibiyet çıkınca playoff bileti göz göre göre el sallamaya başlıyor.
Neyse ki bu iki takımın önünde seneler var ve bu playoff treninin kaçması dünyanın sonu değil. Sakatlık problemleri olmadığı ve büyük yönetim hataları yapılmadığı sürece bu iki takımın da bol bol şansı olacak.
Okuyucu Yorumları
0 Yorum